Pazar günü Türkiye'nin ana muhalefet partisi CHP'nin İstanbul il kongresi yapıldı. Bu kongreye başta CHP Genel Başkanı Deniz Baykal olmak üzere tüm parti yönetimi özel bir önem veriyordu.
Hatta Mustafa Özyürek şöyle demişti:
"İstanbul kongresinin siyasal ve sayısal ağırlığı var. Bir anlamda Türkiye'yi temsil ediyor. Buradaki bir atak tüm Türkiye'yi etkiler."
Biz de kongrede nasıl bir "atak" yapılacağı merakıyla İstanbul Etiler'deki Akatlar Spor ve Kültür Salonu'na gittik.
Doğrusu daha ilk girişte karşılaştığımız tablo pek parlak değildi. Bırakın iktidara yürüyen bir parti kongresini, önceki kongreleri bile aşamayan bir "kalabalık ve heyecansızlık" söz konusuydu.
Bir CHP'linin dediği gibi, "Heyecansız, kadınsız ve gençsiz kongre..."
Bir süre salonun girişinde biriken kalabalığın arasında dolaşıp nabız tuttuk. İlginçti, kimse konuşmak istemiyordu. Daha doğrusu bir süre önce de yazdığımız gibi karşımızda "çift kişilikli" bir CHP kitlesi vardı.
"Kongreden ne bekliyorsunuz?" gibi açık bir soruya bile önce "resmi görüş" ekseninde bir cevap veriliyor, ardından isim yazmamak koşuluyla "Bir şey değişmez" deniyordu.
Çünkü kimi il yönetimine girmek, kimi kurultay delegesi veya parti meclisi üyesi olmak, kimi de mevcut pozisyonunu korumak derdindeydi. Kısaca CHP tabanı "değişmeyen CHP yönetimiyle, değişen hayat" arasına sıkışıp kalmıştı. Aslında bu durumdan mevcut CHP yönetimi çok memnundu. Yıllardır sağ partilerde görüp arzuladıkları "tek ses" bir CHP'ye kavuşmuşlardı. Bu ilk izlenimlerle girdiğimiz salonun içinde ise "CHP'lilerin CHP'lilere propagandası" diyebileceğimiz bir hava hâkimdi.
Görül(e)meyen 'tarihi değişim'
O havayı en iyi yansıtan da sık sık çalınan "Onuncu Yıl Marşı" ve "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganıydı.
Küresel çağın CHP'si, 70'lerdeki Ecevit CHP'sinin bile çok gerisindeydi.
Buradan nasıl bir değişim, nasıl bir iktidara yürüyüş çıkacaktı doğrusu merak ediyordum.
Bunun için de önce il başkan adayı Gürsel Tekin'in, sonra da CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın konuşmalarını dinlemek gerekiyordu.
Kim bilir belki de bu 40'lı yılların siyasi zeminine rağmen yeni bir değişim işareti vereceklerdi.
Önce kürsüye adı "değişim"le birlikte anılan il başkanı Gürsel Tekin çıktı. Uzun uzun son 15 yılda İstanbul'da yapılan negatif uygulamaları anlattı. Doğrusu bu söyledikleri sadece son iki yıllık başkanlık döneminde değil, son 5 yıldır söylediklerinin tıpatıp aynısıydı. Bir adım ötesine geçemedi. Ne siyasal değişim beklentisinden söz etti, ne de iktidara yürüyen bir partinin İstanbul vizyonundan... Oysa kongre salonunun dışında Radikal gazetesine şöyle diyordu:
"Dünya değişiyor, çağ değişiyor biz de değişeceğiz..."
Dışarıda farklı, içeride farklı konuşmuştu. Tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Tunceli'de farklı, Ankara'da farklı konuşması gibi...
Tekin içeride değişim ve yenileşmeye ilişkin bir çıkış yapmadığı gibi, tam aksine mevcut yönetime nasıl benzediğini göstermek için de sık sık basına saldırdı.
CHP'lilerin deyimiyle "yandaş basın"ın bile Tekin'in her konuşmasına geniş yer verdiğini hatırlatan bir basın mensubunun tepkisi ilginçti: "Nankör kedi..."
CHP lideri Deniz Baykal'ın konuşmasına gelince... Uzun uzun CHP'nin 1995 seçimlerinde aldığı 4.8 oydan bugünlere nasıl geldiğini anlattı.
Günlük siyasi polemikler dışında siyasi dönüşüme ilişkin şu sözleri dikkat çekti:
"Bu İstanbul il kongresinin de CHP'nin tarihi dönüşümünün önemli ve kritik aşamasını oluşturduğunu memnuniyetle görüyorum."
Anlaşılan CHP'de bizim görmediğimiz bir "tarihi dönüşüm" yaşanıyor ya da yaşanacak.
Değişime ilişkin bir işaret görmedik ama Baykal salondan ayrılırken başka bir sahneye tanık olduk. Baykal kalabalığı yararak parti yöneticileri arasında oturan Prof. Dr. Süheyl Batum'la kucaklaştı. Bu yoğun ilgi ve kucaklaşma ister istemez akla "Acaba o da mı CHP'ye geçiyor?" sorusunu getirdi.
Batum adı daha önce DP'de ve merkez sağı birleştirenler arasında geçmişti. Bu manzarayı, bir sıra önde oturan İlhan Kesici'yle bir arada düşünenlerin yorumu hiç de şaşırtıcı değildi:
"CHP sağa, sağ da CHP'ye yöneldi..."