Öyle görünüyor ki, "Balyoz Darbe Planı" Türkiye'deki darbeci anlayışa en etkili darbeyi vurdu.
Birileri bir çılgınlık yapmazsa son 8 yıllık siyasi süreç gösteriyor ki, artık darbe yapmak mümkün değil.
Toplumun darbelere tepkisi de darbeci askerlerin kendi planlarına sahip çıkamayışları da bunu gösteriyor.
Ama bu gerçeğe rağmen Türkiye henüz normalleşmiş değil.
Anormal bir durum var ve şimdi de bu durumun devamı için çaba harcanıyor.
Baksanıza, bir yanda iktidar partisi hakkında yeni dava açılacağından söz ediliyor, öte yanda eski DTP'li, yeni BDP'li seçilmiş belediye başkanlarına yönelik operasyon sürüyor.
Elbette hukuki süreç kendi mecrasında işlemeli.
Ancak ortada bir "anormal durum" olduğu da çok açık...
Öyle olmasaydı seçilmiş belediye başkanlarının o eli kelepçeli fotoğrafı ortaya çıkar mıydı?
Bu fotoğrafa son eklenen kare, Iğdır Belediye Başkanı Mehmet Nuri Güneş'in kelepçeli görüntüsü oldu...
O görüntüleri görünce, geçen yıl ekim ayında gittiğim Iğdır'ı hatırladım. Belediye Başkanı Güneş, "Iğdır'dan Yeni Dünyaya, Birlikte Yaşam" mesajı vermek için Prof. Dr. Doğu Ergil, Prof. Dr. Leyla Neyzi, öğretim görevlileri Hakan Güneş, İslam Çankaya ve beni davet etmişti.
Temel amacımız 'barış'
Hem ilgiyle izlenen panelden hem de Kürtler ve Azerilerin ağırlıkta yaşadığı Iğdır'dan toplumsal barışa ilişkin iyi izlenimlerle dönmüştüm.
Belediye Başkanı Güneş, Iğdır deneyiminin gelecek için umut verdiğini şu sözlerle anlatmıştı:
"Temel amacımız Türkiye'nin barışına, huzuruna ve demokratik deneyimine yerel yönetim olarak katkı sunmak. Türkiye'nin minyatürü dediğimiz Iğdır'dan ortak yaşamın ne kadar değerli olduğu çağrısı yapmak."
Bu doğrultuda önemli adımlar atıldığını da gördüm.
Son tutuklamalar, ne yazık ki buna şans verilmeyeceğini gösterdi...
Bu gerçeği en acı biçimde Iğdır'dan yazan Avukat Kemal Şahin anlatıyor.
"Kürtlerin rengini verdiği her şey birilerine fena batıyor. Kapılarımız kırılıyor, evlerimiz dağıtılıyor. Şafak vakti ile beraber devletin şefkatli kollarının hışmına uğruyoruz. Bir gün KCK'li ilan ediliyoruz diğer gün PKK'li. Ne olduğumuzu biz de şaşırmaya başladık."
Gerçekten şaşırtıcı...
Orada neler olup bittiğini kimse bilmiyor.
Ama herkesin kafasındaki soru şu:
Habur'dan giriş yapan 34 PKK'lı serbest dolaşırken, PKK ile ilişkisi olduğu iddiasıyla, seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanmasında bir çelişki yok mu?
Demokratik açılım süreci tam da bu derin çelişkileri ortadan kaldırmak için gerekli.
Gerekli ama onun gereği değil başka şeyler yapılıyor. Bu nedenle Avukat Kemal Şahin, halkın yaşadığı kaygıyı dile getirip soruyor:
"Iğdır'da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt kökenli yurttaşlarında hâkim olan düşünce 'Belediyeyi bizim elimizden almak istiyorlar' yaşanan duygu ise 'Devlet bizi istemiyor.' Demokrasinin bayramı olan seçimlerdeki kazanımlarınızı elinizden alan ve sizi istemeyen bir devlete karşı aidiyet duygunuz ne kadar kalır acaba?"
Sadece Iğdırlılar değil, bu ülkede yıllardır "öteki" sayılan her kesim aynı sorunun cevabını arıyor.
Henüz kimse bulmuş değil. Avukat Şahin ise en azından nasıl bulacağımızın ipucunu veriyor:
"T.C vatandaşlığını tıpkı Amerikan vatandaşlığı gibi çok değerli hale getirebiliriz. Kürtlere verilecek haklar bellidir. Bunlar anayasal vatandaşlık çerçevesindeki haklardır. Devlet Kürtlerin sadakatini sınamaktan vazgeçmelidir. Çözüm için samimi olmalıdır."
Bunu başarmak çok mu zor?