Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

'Yüzleşmeyi beceremeyen hesaplaşır'

Son olaylardan sonra demokratik açılım süreci ivme kaybetse de toplumun önemli bir kesiminde hâlâ büyük umut var. Sessiz çoğunluğun bu umudunu en çarpıcı biçimde Tokat Reşadiye'de şehit düşen Jandarma eri Cengiz Sarıbaş'ın amcası Salim Sarıbaş dile getirdi:
"Savaşı yapanlar da, ölenler de, kurşun sıkanlar da bu ülkenin çocukları. Demokratik açılıma tam destek veriyorum. Devlet Bahçeli ve Deniz Baykal elini taşın altına koysun. Bu terörü birlikte bitirmemiz lazım."
Umut veren bu çağrıdan sadece muhalefet değil iktidar da payına düşeni almalı ve "husumet cephesi" ni daraltan yeni bir strateji geliştirmeli...
Çünkü işi hiç de kolay değil.
Kolay olmadığını yakın tarihten biliyoruz.
Son yaşananlar bana 2005'te Başbakan Erdoğan'ın yaptığı "Kürt sorunu vardır" konuşmasını ve 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'ın "Düz ovada siyaset" çağrısını hatırlattı.
Bir an o günlere gittim.
Her iki çıkış da uzun ömürlü olmadı. Sanıyorum Başbakan Erdoğan ve AK Parti kadroları o 2005 deneyiminden önemli sonuçlar çıkartarak bugünlere geldiler...
Ağar ise tam bir hayal kırıklığı yaşadı. "Düz ovada siyaset" diyerek bugünleri gören bir çıkış yaptı ama önce kendi partisine bile kabul ettiremedi. Kim bilir belki de bizim bilmediğimiz çok daha farklı tepkiler de gördü.
Ve bir anda devleti bilen Ağar'ın siyasi hayatı bitti. O tecrübeden nasıl bir sonuç çıkardığını doğrusu merak ediyorum.
Ama Ağar bu konuda konuşmuyor.
Bu nedenle o günlerde Ağar'la birlikte hareket eden ve "Düz ovada siyaset" projesine en çok destek veren Osman Bostan' la konuştum. Bostan, 90'larda Aydın Menderes'le birlikte Büyük Değişim Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı.
Ağar'la ilişkisi de danışmanlık düzeyindeydi.
Bostan'a önce "demokratik açılım" sürecine nasıl baktığını sordum. İşte tespiti:
"Bu işe el atmak bile başlı başına bir takdir konusudur. Desteklemek gerekir. Ama Tayyip Bey meseleyi çok kendi merkezli bir iş olarak görüyor. Daha doğrusu bu hükümetin siyasi bir meseleyi yürütüş tarzında problem var. Demokratik gücü hayata geçirmede sıkıntılı... Şimdi her türlü provokasyona müsait bir zemin oluştu. Ama şikâyet etme hakkına da sahip değiller."
Bostan, gelinen bu noktadan geri dönüş olmayacağını da söylüyor. Ama nereye gidileceği konusunda kaygılı...
Biraz geriye dönüp "Düz ovada siyaset" in neden yürümediğini soruyorum. Bostan'ın cevabı kısa:
"Düz ovada siyaset önemli bir şeydi. Ağar bunu devam ettirebilseydi hem Türkiye hem de kendi açısında iyi olacaktı. Ama olmadı."
Ve sözü bugüne getirip içinden geçtiğimiz kaotik süreci değerlendirmesini istiyorum.
Bostan zor bir konuyla uğraşıldığına dikkat çekip şöyle diyor:
"Konunun aynı anda yürütülmesi gereken iki boyutu var: Birincisi Kürdün haysiyetini garanti edecek, ikincisi ise Türk'ün endişesini giderecek bir üslup bulmak. Şimdi Türkler 'Vatan bölünüyor' kaygısı taşıyor. Bu endişe idare edilmezse hiçbir adım atamazsınız. Öbür tarafta da Kürdün hassasiyeti garanti edilmezse adam o dağdan neden insin? Haysiyetini dağda aradı... Haysiyeti kıran bir zemin var bunu görmek zorundayız. Bununla yüzleşmezsek şartlar bizi hesaplaşmaya götürür. Yüzleşmeyi beceremeyen hesaplaşmak zorunda kalır."
Türkiye toplumunun tehlikeli gidişata geçit vermeyecek bir olgunluğa sahip olduğunun altını çizen Bostan, sözü asıl yapılması gereken yasal değişikliklere getirerek farklı bir öneri sunuyor:
"Mesele bazı kavramları Anayasa'ya koymak değil. Türk demokrasisini, Anayasayı çağdaş bir metin olarak 8-10 maddeli ana ilkeleri düzenleyip diğer konuları anayasa dışında bir kanun düzenlemesi olarak görmek rahatlatır. Ama siz Anayasa tadilatına giderseniz dünyanın en iyi hukukçularına da gitseniz bunun çözümünü bulamazsınız."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA