Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ 'un, önceki gün gerçekleşen iletişim toplantısı birçok yönüyle tartışılıyor.
Daha da tartışılacak.
Böyle bir toplantının demokratik bir ülkede yapılıyor olması eleştirilse bile herkesin merak ettiği de bir gerçek.
Geçen pazar günü "Başbuğ bu sorulara cevap verirse Türkiye rahatlar..." diye yazı yazan biri olarak, "O sorulara..." cevap verip vermeyeceğini en çok merak edenlerden biri de bendim.
Bir kez daha kısaca hatırlatalım. Soruların özeti şuydu: Ergenekon soruşturması ekseninde ele geçirilen silahlar Türk Silahlı Kuvvetleri'ne mi aitti?
Bunlarla ilgili bir soruşturma yapıldı mı?
Kendi adıma bu sorulara bir cevap verileceğini de pek beklemiyordum.
Bu nedenle Orgeneral Başbuğ 'un beni şaşırttığını söylemeliyim.
Bunu da Türkiye'nin iyiye doğru gittiğinin ve darbeler üreten askeri yapının AB süreci paralelinde değiştiğinin işareti olarak yorumluyorum.
Şimdi gelelim silahlar konusundaki konuşmanın içeriğine...
Doğrusu Türkiye'nin siyasi kaosa sürüklendiği 70'li yıllardan günümüze kadar TSK eksenli çok sayıda karanlık olay yaşandı ve inanılmaz iddialar ortaya atıldı.
O yıllarda rahmetli Uğur Mumcu bu konularla ilgili çok sayıda yazı yazdı.
Benzer iddialar ve çarpıcı olaylar Susurluk döneminde de devlet kayıtlarına geçti, mahkeme tutanaklarında yer aldı.
Ancak hiçbir dönem TSK kamuoyunu, sivilleri muhatap kabul edip tek satır açıklama yapmadı.
Yapma ihtiyacı hissetmedi.
Kimi zaman bazı komutanlar konuştu ama hepsi de olup biteni inkâr etmekten öteye geçmedi. JİTEM olayında olduğu gibi...
Soru sormak bile mümkün değildi.
Şimdi ilk kez bir Genelkurmay Başkanı aylardır kamuoyunun merak ettiği soruları ciddiye alıp, cevap veriyor.
Bu gerçekten önemli bir adım...
Konuşmanın ikinci önemli yanı, darbeler döneminin bittiğinin bir biçimde ilan edilmesi ve şu sözlerin açıkça söylenmesiydi:
"TSK'de demokrasiye karşı çıkan barınamaz."
Şimdi gelelim sorduğumuz sorulara verilen cevapların yeterli olup olmamasına...
Öncelikle şunun altını çizmekte yarar var: Ordunun en tepesindeki isim tüm topluma karşı önemli bir taahhütte bulundu.
"Soruşturma kapsamında bugüne kadar bulunan 45 adet silahın hiçbiri TSK envanterine ait değildir."
Peki, mühimmat diye nitelenen lav silahları ve bombalar kime aitti?
İşte bu soruya verilen cevap kafalarda soru işareti yarattı?
Başbuğ, lav silahları ve bombalar konusunun karmaşıklığına dikkat çekip, şöyle diyordu:
"Üretilen mühimmatın hepsi TSK envanterine girmiyor. Bazıları Emniyet Genel Müdürlüğü ihtiyaçları için gidiyor."
İçişleri Bakanlığı'nın bu konuya nasıl bir açıklık getireceği bir yana ben çok merak ettiğim şu sorunun cevabını da alamadım.
Eskişehir'de bir evde bulunan bombaların sahibi emekli binbaşı Fikret Emek 'in askeri mahkemede "askeri malzemeyi saklamak" tan yargılanıp 1yıl 8 ay cezaya çarptırıldığı biliniyor.
Peki, bu gerçeğe rağmen, o bombalarla Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların "aynı kafile" den olması Askeri Mahkeme tarafından neden araştırılmadı?
Araştırılsaydı o bombaların Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na ait olduğu görülürdü. Çünkü bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğü'ne gönderilen "gizli" ibareli Makine Kimya Endüstrisi'nin bir raporu var.
Bu cevabı alınmamış soruya rağmen Orgeneral Başbuğ 'un açıklamaları bir ilk olması açısından önemli.
Elbette, iletişim toplantısının bütünü üzerine söylenecek çok şey var ve birçok açıdan tartışma yaratacak çıkışlar söz konusu.
Ama şu da bir gerçek; Tartışmak ve konuşmak kapalı kapılar arkasında hesaplaşmaktan çok daha iyidir.