Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün, Ergenekon davası savcılarına 8 saat ifade vermesi bir dönüm noktası niteliği taşıyor.
İlginçtir, bu sürecin içinde yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da 29 Nisan'da merakla beklenen basın toplantısını yapacak.
İçeriği bilinmiyor ama büyük olasılıkla Hilmi Özkök, yakın tarihte yaşanan darbe sürecini aydınlatacak.
Toplumun Başbuğ'dan da önemli bir beklentisi var.
Artık, kamuoyunun kafasındaki soru işaretlerinin daha fazla çoğalmadan aydınlatılması gerekiyor.
Bırakın siyasi açılımı, Kürt meselesi veya cemaatler konusunu, bugün için ordu açısından en öncelikli konu, Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla sürdürülen operasyonlarda evlerde veya kazılarda yerden fışkıran silahlar meselesidir.
Pazar günü Radikal gazetesi bu konuda bazı sorular sordu.
Gerçekten bugün sokaktaki insan da, siyasetçi de, bu ülkenin aydınları da bu konuda inanılmaz bir kafa karışıklığı yaşıyor ve bu soruların cevabını merak ediyor.
Elbette işin suç boyutunu yargı süreci ortaya çıkartacak. Ancak o noktaya gelmeden cevabı aranan sorular var ve buna birilerinin cevap vermesi gerekiyor.
Vermesi gerekiyor çünkü ortada "bir taburu donatmayacak silah yok" denilip küçümsense de gerçek öyle değil.
LAW silahları, MKE veya NATO yapımı el bombaları, C4 ve C3 patlayıcılar, bubi tuzakları ve binlerce mermi...
Genel bilgi de kanı da şu: Bu silahlar Makine Kimya Endüstrisi tarafından sadece Türk Silahlı Kuvvetleri için üretiliyor.
Üretilen bu silahlardan onlarcası Ümraniye'de bir gecekondunun çatısında, Eskişehir'de bir evde, Beykoz'da bir depoda, Ankara Gölbaşı ve Sincan'da ormanlık arazide en son da İstanbul Poyrazköy'de İstek Vakfı'na ait bir arazide bulundu.
TSK bunları araştırdı mı?
Şimdi cevabı merak edilen sorulara geçelim:
Peki, büyük çoğunluğu TSK için üretilmiş bu silahların Ergenekon Terör Örgütü operasyonlarında ele geçirilmeleri ne anlama geliyor?
Askerlik yapan herkes bilir, orduya alınan her şey birilerine zimmetlidir. İster bir silah olsun, ister bir şapka veya postal... Kaybettiğiniz zaman da cezası verilir.
Şimdi daha açık ve net soralım:
Bu silahların sahibi TSK mi?
Bunlar ordudan mı çalındı?
Bugüne kadar bu silahlar için bir araştırma, bir soruşturma yapıldı mı?
Bu konuda tek örnek Eskişehir'de bulunan bombaların sahibi emekli Binbaşı Fikret Emek'in askeri mahkemede "askeri malzemeyi saklamak" tan yargılanıp 1 yıl 8 ay cezaya çarptırılmasıdır.
Peki, bu bombalardan birinin Cumhuriyet gazetesine atılan bombayla aynı kafileden olması askeri savcılığın ilgi alanına girmiyor mu?
Sözü uzatmanın gereği yok. Ergenekon operasyonu neredeyse iki yıla yaklaştı. Bu süre içinde TSK ortaya çıkan silahlarla ilgili ne yaptı?
Neden merak edip, silahların nasıl bir seyir izlediğini, depolardan kimin zimmetindeyken nasıl çıktığını araştırmadı?
Araştırdıysa da ne çıktığını herkesin bilmesi gerekmiyor mu?
Öyle veya böyle bu silahlar çalındıysa kimler çaldı?
Mevcut depoların bir envanteri çıkartıldı mı?
Bunları herkes merak ediyor. Aslında soru çok ama önemli olan, herhangi bir sorudan başlayıp samimiyetle cevap vermektir.
Bu soruların cevabı, TSK'yı da, yargıyı da toplumu da inanılmaz rahatlatır.