Türkiye yine yoğun olarak Kürt meselesini ve PKK olayını tartışıyor. Bu tartışma bir hayli eski ama iki yeni gelişme var.
Biri Kuzey Irak'taki Kürt yönetimine yönelik politika değişikliği, diğeri ise teröre karşı "yetkili merkezin sivillere" devredilmesi...
Bu olumlu iki politikaya rağmen hala Türkiye'nin kanını emen sorunun özüne dokunulmuyor, çevresinde dolaşılıyor.
Oysa Türkiye, son 24 yılın büyük çoğunluğunu askerlerin deyimiyle "düşük yoğunluklu bir savaş" ın içinde yaşadı.
Peki, yakın tarihte yaşanan bu tecrübe bize hiçbir şey öğretmedi mi? Bu toplum ve bu toplumun kurumları bu kanlı ve kirli savaştan nasıl bir sonuç çıkardı?
Bu noktada aklıma geçen yıl gazeteci Fikret Bila'nın eski komutanlarla yaptığı röportaj geldi. O röportajda bazı eski komutanlar çok net biçimde "hata" yaptıklarını, sorunun ne olduğunu bilmediklerin söylemişti. Gerçekten önemli açıklamalardı.
Örneğin 12 Eylül askeri darbesinin lideri Kenan Evren şöyle diyordu:
"...12 Eylül'de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık." Evren bir ara "eyalet sistemi"nden bile söz etti.
Eski Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman ise çok daha çarpıcı bir gerçeği dile getirdi:
"Dilini konuşmak, şarkısını, türküsünü dinlemek istiyor, kültürünü yaşamak istiyor. Oysa bizler o dönemde, 'Kürt yoktur' diye eğitilmişiz. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyoruz. Ortalıkta işte 'Dağlarda gezerken, karda yürürken kartkurt sesleri çıktığı için Kürt denilmiştir' gibi tarifler dolaşıyor. O dönemde sosyal istekleri bile 'yıkıcı faaliyetler' kapsamında görüyoruz."
Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ise hala gündemde olan Kuzey Irak meselesine dikkat çekiyor ve şöyle diyordu:
"Sanki Irak'ın kuzeyine bir harekât yapılırsa bu iş biter. Hayır, bitmez."
Bu açıklamaları neden hatırlattığıma gelince...
Türkiye toplumu çabuk unutuyor. Sorunlara bugün ortaya çıkmış gibi yaklaşıyoruz. Oysa cumhuriyetle yaşıt bir sorunla karşı karşıyayız ve ortak bir akla ihtiyacımız var.
İşte bu noktada şu sorunun cevabını merak ediyorum:
Bir yıl önce konuşan o eski komutanlar acaba boşa mı konuştu? Neden hükümet ve TSK yönetimi, eski komutanların deneyimlerinden, çıkardıkları sonuçtan yararlanmaz?
Aynı şey siyaset ve devlet görevinde bulunan siviller için de geçerli.
Acaba Türkiye yetiştirdiği akil adamlarından neden yararlanmaz?