Garip bir ülkeyiz; son yıllarda tersanelerimizde yakalanan üretim başarısıyla ölüm riskinin iç içe geçmesine, ne yazık ki bir sistem kurarak engel olamadık.
Geçen yılın eylül ayında "Dünya 3'üncülüğümüzün farkında mıyız?" başlığıyla o tersanelerdeki hızlı yükselişe dikkat çekmiş ve şöyle demiştik:
"Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye'de hala Kıyı Mastır Planı yok. Yani kıyılarımızın neresinde ne yapılacağı bilinmiyor. Dahası 'deniz-turizm' ilişkisini baltalayan birçok yasa, yönetmelik hala yürürlükte. Türkiye işte bu yüzden zenginleşemiyor. "
Aslında sorun sadece "zenginleşmek" değil, "Nasıl zenginleşiyoruz?" sorusunun cevabı çok daha önemli.
Görünen o ki, tersanelerde yaratılan zenginlik açıkça "ölüm" üzerine kurulu.
Yoksa onlarca işçinin, çalışanın ölüme yolculuğu böyle pervasızca sürer miydi?
Peki, bu gerçek bilinmiyor mu?
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, adeta feryat ediyor:
"Bilinmez olur mu? Son beş yıldır sendikalar olarak bağıra bağıra bunu anlatıyoruz. Ama kimsenin dinlediği yok. Ölümler olduğu zaman ağıtlar yakılıyor, timsah gözyaşları dökülüyor, sonra unutulup gidiyor."
AB ile müzakere masasına oturan bir ülkenin gelişmiş ve iddialı olunan bir sektöründe "insanlık dışı" koşullar sürüyor ama kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Bugün o sektörde yaklaşık 30 bin kişi istihdam ediliyor. 2010'a kadar da kapasite dolmuş durumda.
Yani firmalar gemi veya mega yat siparişi almıyor.
İlk bakışta parlak bir manzara görünüyor.
Ama o parlak manzaranın altında başka bir dram yaşanıyor.
Çelebi bu durumu şöyle anlatıyor:
"Orada günlük 7.5 saat olan çalışma süresi 1314 saati buluyor. Bir odada 20 kişi kalıyor. Çoğu Doğu'dan Güneydoğu'dan getirilen ve çalışmak zorunda olan yoksul insanlarımız. Mecburlar... Üç kuruş paraya köle gibi çalışıyorlar. Kar hırsı bazen her şeyi aşıyor. Buralar kaderine terk edilemez."
İşçi sendikalarına göre sadece tersanelerde değil Türkiye'nin birçok sektöründe benzer ilkel koşullarda işçi çalıştırılıyor.
DİSK Başkanı Çelebi, hükümet ve tarafların katılacağı bir çözüm formülünün bir an önce devreye girmesi gerektiğini belirtiyor ve şöyle diyor:
"Burası pilot bölge olmalı ve acilen bir işçi sağlığı ve iş güvenliği izleme kurulu oluşmalı. Biz sendikalar olarak elbette istihdam yaratılması ve ülkeye döviz kazandırılmasından yanayız. Ama insanca koşullarda."
Özellikle mega yat üretiminde dünya 3'üncüsü olmak elbette önemli.
Ama çalışanların hayatını riske sokan bu başarının, ülkeye de sektöre de bir yararı olmaz.
'Bölge yanlış düzenlenmiş...'
Tersaneler üzerine yazdığımız yazıdan sonra merkezi Almanya'da bulunan dünyanın en önemli denizcilik firmalarından birinin temsilcisi olan Türkiyeli Güngör Batmaz aradı.
Onun denizcilik okumak için Türkiye'den Norveç'e uzanan ilginç gidiş öyküsü bir yana, asıl önemli olan Tuzla Tersaneleri'nin kuruluşuyla ilgili söyledikleriydi.
Batmaz şöyle diyordu:
"Dünyada gemi inşa eden ülke sayısı sadece üç, Türkiye ise kıyıdan köşeden kapasitesi ile dördüncü konumda. Bu maalesef Türkiye'nin bu pastadan aynı porsiyonu aldığı anlamına gelmiyor.
Türkiye'de bir yılda üretilen tüm tonaj Güney Kore tersanesinin yıllık yarı kapasitesini bile bulmuyor.
Tuzla Tersaneler Bölgesi'nin baştan beri yanlış düzenlenmesi sektörün atılım ve gelişmesini de önlüyor. Konu çok önemli ve kapsamlı, fakat ülkemizde gereken dikkati çekmediği de bir gerçek."