AK Parti döneminde yaygınlaşan ve çok tartışılan "yoksullara yardım" konusu, 22 Temmuz seçimlerinden önce başlamıştı. Eleştirenler adını "sadaka kültürü" koymuştu, savunanlar ise "sosyal dayanışma" diyordu.
Devlet "sosyal devlet" olmadığı için de bu yardımlar hala siyasetin en önemli konusu.
Belki de bu nedenle bir kısım siyaset uzmanı AK Parti'nin 22 Temmuz seçim zaferini bu yardımlara bağladı.
Etkisi gerçekten büyük mü, emin değilim.
Ama sadece İstanbul'da Büyükşehir Belediyesi'nin 600 bin kişiye yardım yaptığı biliniyor.
Geçmişte yiyecek paketleri olarak verilen bu yardımlar Kadir Topbaş yönetiminde "çek" biçiminde yapılıyor.
Peki, bu yardımları kimler alıyor?
Birkaç gün önce AK Parti İstanbul İl yönetiminden İsmail Kalyoncu aradı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin herhangi bir sosyal projesini yerinde görmem için beni davet etti. Ben de tercihimi "Kadın Koordinasyonu" ndan yana yaptım.
Acaba AK Partili İstanbul Büyükşehir Belediyesi kadınlar konusunda ne yapıyordu? İlk durağım İstanbul Çağlayan'daki Kadın Koordinasyon Merkezi'ydi.
Merkezin yöneticisi Rabia Babacan'la konuşmaya başlayınca üç önemli şey dikkatimi çekti.
Burada şiddet gören kadınlara sahip çıkılıyor, yoksul insanlara destek veriliyor, bir de evlerden toplanan giysiler, mutfak eşyaları hatta deterjan kutuları dönüştürülerek kullanıma sunuluyor.
Kısa bir süre merkezi geziyorum. Merkezin telefonları susmak bilmiyor. Günde en az 400 telefon geliyor. Kimi yardım için, kimi sığınmak için, kimi de sağlık için arıyor.
Benimse kafamda yardım alan bir aileyi tanımak var. Bir an önce oraya gitmek istiyorum. Büyükşehir Belediyesi ekibiyle birlikte Kağıthane'nin gecekondu mahallesine gidiyoruz.
Bütün mahalle birbirine bitişik evlerden oluşuyor. Önünde adım atacak kadar alan bile yok. Gittiğimiz evde iki oda, bir hol ve bir tuvalet var. O gün kar nedeniyle okullar tatil olduğu için baba hariç bütün aile evde.
6 çocuk, anne ve anneanne... Toplam o iki odada 9 kişi yaşıyor.
Kapıda anne Ayfer Bedük ve çocukları toplu olarak bizi karşılıyor.
Devlet 'Okut' diyor ama...
O yoksulluğun ortasında o çocukların sessizliği yanında anne Ayfer Bedük öyle inanılmaz, etkili ve güzel konuşuyor ki şaşırmamak mümkün değil.
Tek gelir kaynakları engelli babanın aldığı 480 YTL maaş. Çocukların hepsi okuyor, en küçüğü ilkokul 1, en büyüğü üniversite 2. sınıfta.
Anne Bedük, çocuklarının okuması için başta Kaymakamlık olmak üzere birçok kuruma başvurmuş. Ancak, baba SSK'lı olduğu için devletin hiçbir kurumu burs vermeye yanaşmamış. Bedük çaresiz günler yaşasa da, taviz vermesi istense de çocuklarının okumasından vazgeçmemiş.
"Devlet 'Senin için yapacak bir şeyimiz yok' diyor. Yani altı çocuk okutana bir burs versinler en azından. 6 çocukla nasıl geçinelim. Devlet bana 'Çocukları okut' diyor ama okuturken arkamda değil."
Ayfer Bedük ilginç bir durumu daha anlatıyor:
"Burada bir kız yurdu vardı. Kızımı oraya verecektim ama başörtüsünü şart koştular, ben de vermedim. Küçükken annemiz babamız bize baskı yaptı. Ama biz yapmayacağız, bizim kızımız açık. Onlara, 'Beni utandırmayacak şekilde ne yaparsanız onu yapın' dedim."
İşte bu koşullarda yaşayan ve çocuklarını okutmaya çalışan Ayfer Bedük'ün imdadına İstanbul Büyükşehir Kadın Koordinasyon Merkezi yetişmiş.
Ayda 100 YTL yardım çeki veriliyor.
Peki, bu anlamlı mı?
Ayfer Bedük heyecanla anlatıyor: "Olmaz mı? Eskiden yiyecek falan veriyorlardı o iyi değildi. Şimdi çek vermeleri çok iyi. O parayı çocukların ihtiyacına göre harcıyorum. Az ama çok işe yarıyor ."
Aslında siyaset arenasındaki tüm o "sadaka kültürü" tartışmaları o annenin 6 çocuğunu okutmak için çırpınması karşısında gerçekten anlamsız kalıyor.