Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül.
Artık, son birkaç ayda bu ülkede neler yaşandığını sorgulamanın pek anlamı yok.
O sıkıntılı günler geride kaldı. Tehditler, kuşatmalar, korkutmalar bile anlamını yitirdi.
Ve biraz geç de olsa olması gereken oldu.
Çünkü Türkiye normalleşiyor.
Hala bunu görmek istemeyen, fark etmeyen siyasiler olsa bile.. .
Bu sonuç, aslında sadece AK Parti'nin değil, cumhuriyet projesinin bir başarısı.
Cumhuriyet, cumhuriyeti savunduğunu söyleyenleri de aşarak Türkiye'nin doğal mecrasında akmasına olanak sağladı.
Ve yeni bir dönem başladı.
Cumhuriyet'in demokrasiyle taçlanacağı yeni bir dönem.
Bunu "öteki" lerin Çankaya'yı işgali, ele geçirmeleri gibi değerlendirmek yerine, demokrasiye geçişin ve "öteki" lerin gerçek değişiminin ilk adımı olarak görmek gerekiyor.
Bu noktada iki siyasi ismin "Erdoğan ve Gül" ün ilişkisi önemli rol oynuyor.
Daha önce de yazdım, Türkiye'nin siyasi tarihine damgasını vuran "Atatürk-İnönü" ve "Bayar-Menderes" gibi siyasi örnekler var...
Bunun günümüzdeki versiyonu "Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül" ikilisi.
Biri cumhurbaşkanı oldu, diğeri başbakan.
Şimdi sokakta da siyaset kulislerinde de en çok tartışılan ve akıllara takılan soru şu: "Acaba bu ikilinin bundan sonraki ilişkileri nasıl olacak?"
Daha şimdiden birçok siyasi yorumcu, hatta sokaktaki insan "gerginlik" yaşanacağından söz ediyor.
Oysa "Geçmiş geleceğin aynasıdır" sözünden hareket ederek biraz geriye dönüp bakmak gerekiyor.
O geçmişe bakınca farklı bir sonuca ulaşacağımız kesin.
Çünkü bu ikili arasında ilginç bir "siyasi kader" kesişmesi var.
Biraz geçmişi hatırlayalım.
Fazilet Partisi içinde "Yenilikçi Hareket" in ilk genel başkan adayı Gül oldu. Sonra Tayip Erdoğan...
AK Parti 3 Kasım 2002 seçimlerine girdi, birinci parti çıktı. Genel başkan Erdoğan olmasına rağmen ilk başbakan Abdullah Gül oldu.
Sonra Erdoğan...
Aynı kaderi cumhurbaşkanlığında da görüyoruz.
Herkes Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adayı olacağını beklerken Gül
aday oldu.
Yine ilk sıra ondaydı.
Araya 367 şartı, Anayasa Mahkemesi kararı ve e-müdahaleler girse de sonunda seçimlere gidildi ve sonuç değişmedi.
Gül cumhurbaşkanı adayıydı. Nihayet önceki gün de Türkiye'nin 11.cumhurbaşkanı seçilerek görevi devraldı.
Şimdi asıl soru şu; bu ikilinin bundan sonraki kaderi nasıl seyredecek?
Bence doğal süreç devam ederse bu işin sonu, Tayyip Erdoğan'ın "Devlet Başkanlığı" ile noktalanır.
Bu da Abdullah Gül'ün "son cumhurbaşkanı" olduğu anlamına geliyor.
Sorun çıkmaz mı?
Elbette derin siyasi sorunlarla boğuşan ve değişmek isteyen bir Türkiye var. Bu Türkiye'yi özellikle dış ilişkiler ve ekonomide ciddi sorunlar bekliyor.
Bu nedenle Gül-Erdoğan ilişkisi eskisi gibi kolay olmayacak.
Ancak yine de farklı bir siyasi ikili olacakları kesin.
Neden böyle düşündüğümüzü de 24 Nisan 2007 tarihli "Erdoğan ve Gül'ün siyaset kardeşliği" başlıklı yazımızda şöyle dile getirmiştik:
"Bugüne kadar hiçbir siyasi lider böylesine önemli bir pozisyonu, siyasi ve toplumsal baskı nedeniyle bir başkasına devretmedi.
Bu tavır, bütün geçmiş siyasi ilişkilerdeki "sen-ben" kavgasını da, siyasetçilerin "koltuk sevdası" nı da yerle bir etti...
Kısaca onlar, bazen geri adım atıyor, bazen taviz veriyor ama her defasında da biraz daha değişip ve güçlenerek Türkiye'nin gerçeği oluyorlar..."