Gazeteci Şakir Süter'i kaybettik.
Sabahın erken saatlerinde çalan telefonumda eski DYP İstanbul İl Başkanı Süleyman Soylu'nun numarasını görünce içime kurt düştü.
Umre'ye giden Soylu, bu saatte arıyorsa "Şakir Ağabey'e bir şey oldu" diye düşündüm.
Günlerce başucunda duran siyasetçi dostu Soylu, pazar günü Umre'ye onun arzusuyla gitmiş ama daha o topraklara ayak basar basmaz kötü haber gelmişti.
O da bana ulaştırdı.
Soylu'nun buruk sesinden sadece o üç kelime döküldü:
"Şakir Ağabey'i kaybettik..."
Düşüncelerimiz farklı da olsa, o farklılıklarla bir arada yaşamamız gerektiğini en iyi bilen gazetecilerden biriydi.
Ayrıca, gerçek anlamda gazetecilerin "Ağabey" iydi.
Tabii benim için Şakir Süter adının "Ağabey" den öte bir anlamı vardı. Çünkü yazı alanında onu takip eden biriydim.
Hep destek oldu.
Bu desteği sadece sözle olmadı, zaman zaman adımı köşesine taşıyarak kendi okuyucusuna ulaştırdı.
Boşuna gazetecilerin "Ağabey" i olmamıştı.
Siyasette sık sık "ağabey" formüllerinden söz edilir. Doğrusu pek tuttuğu da söylenemez.
Ama medyada tutmuştu.
Şakir Süter, Babıali'de bunu başaran ender insanlardan biriydi.
Mütevazı ve samimi bir insandı.
Onun "ağabeyiniz" olması için bir kez tanışmanız bile yeterliydi. O sizi bir yere yazar, sonra da hiç ummadığınız yerde, hiç beklemediğiniz bir zamanda sizi arayarak, uyararak ya da yazarak "ağabeyliğin" gereğini yapardı.
Bir tek ölçüsü vardı; "iyi gazeteci" olmak. O sizde varsa, Şakir Süter mutlaka sizinle birlikteydi.
Onunla her buluşmamızda siyasetin ve siyasetçilerin farklı bir yüzünü öğreniyordum.
Onları yazdı mı bilmiyorum.
Eğer yazmadıysa gerçekten hepimiz için, özellikle de genç gazeteciler ve genç siyasetçiler için büyük kayıp.
Nur içinde yat Şakir Abi. Seni özleyeceğiz.