İstanbul'daki orman yağmasının en çarpıcı örneği "Acarİstanbul"a karşı, herkesi şaşırtan çıkışı yaparak gündem yaratan Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, pazar gecesi Habertürk'te şöyle diyordu:
"Şehirlerin yoğunluklarını artık durdurmamız lazım."
Hükümetin içinden böyle bir sesin yükselmesi gerçekten anlamlı.
Çünkü, başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimiz yanlış planlama nedeniyle artık nefes alamaz hale geldi.
Göçü durdurmak için ya yeni şehirler kurulmalı ya da Anadolu şehirleri cazibe merkezi haline getirilmeli. Aksi halde nüfusu 13 milyona dayanan, doğal nüfus artışıyla beraber her yıl yaklaşık 400 bin göç alan İstanbul gibi devasa bir şehri kurtarmak mümkün değil.
Daha önce de yazdım, bir kez daha yazıyorum; eski yapıların dönüşümü dışında İstanbul'un yeni konuta ihtiyacı yok.
Her konut yeni göç demek.
Peki durum bu kadar vahimken İstanbul'da ne yapılıyor?
İstanbul'un pek çok merkezinde okul, hastane ve yeşil alan sayısı giderek azalıyor.
Sabah gazetesinin son manşetlerine bakın. Özellikle son iki yılda inanılmaz bir "rezidans" çılgınlığı yaşanıyor. Hatta "rezidans rezilliği" demek daha doğru. Bakın verilen imar izinlerine. Büyük çoğunluğu rezidans, konut, alışveriş merkezi veya otel olarak çıkıyor.
Elbette İstanbul'un yeni otellere, kongre ve iş merkezlerine hatta lüks konutlar da ihtiyacı var. Ancak bunun yolu bu değil. Dahası bir avuç iş adamının para hırsına, birkaç belediyecinin insafına bırakılamaz.
Kimse yolların, kanalizasyonun yetersizliğini hesaba katmıyor. Yetkililer her yıl 200 bin aracın trafiğe çıktığından şikayet ediyor.
Peki bu kadar konut, iş merkezi yapılmasına neden izin veriliyor?
Hem şikayet edip, hem de çözüm üretmekte zorlanıyorsanız o zaman durdurun yeni imar izinlerini...
Çünkü, bu şehrin yeni konut ihtiyacı yok.
Bırakın şehir bir süre nefes alsın.
Ama mümkün mü?
İstanbul'un yarattığı rant herkesin iştahını kabartıyor. Boşuna "Taşı toprağı altın" dememişler...
Tam bir paradoks. Şehrin altyapısına dökülen milyar dolarlar, şehrin üstünde yükselen ve dolar kazandıran yoğunlaşmaya yetmiyor. Şehir kilitleniyor.
Bunun bedelini de bu şehirde yaşayan herkes, her gün yaşayarak ödüyor.
Yazık değil mi? Bakan Pepe'nin, "şehirlerin yoğunluklarını artık durdurmamız lazım" sözü aslında "Acarİstanbul" yağmasından çok daha önemli.
Bunu da Ankara'da oturan bakanlar değil, bizzat İstanbul'da yaşayan yöneticiler görmeli. Ve bu gerçek, tüm sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla tartışmaya açılmalı. Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'a yakışacak olan bu.