Hani sihirbazların ünlü, "Ne sihirdir, ne keramet. El çabukluğu marifet." sözü var ya, tıpkı onun gibi İstanbul'un da kendine özgü bir "kerameti" var.
Dokunan yükseliyor.
Daha önce bu sihirli elin dokunup değiştirdiği hayatları yazdım.
O yazıdan bir bölümü aynen aktarıyorum:
"Son 30 yılda kim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduysa siyasetin değişmez siması haline geldi.
İşin öncüsü, 1984 yılında İstanbul'un ilk Büyükşehir Belediye Başkanı olan Bedrettin Dalan'dı. Dalan, kısa sürede Türkiye'de tanındı ve siyasetin etkili ismi oldu. Siyasi parti bile kurdu. Dalan'dan sonra Prof. Dr. Nurettin Sözen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.
Siyaset gözlemcilerine göre eğer 'İSKİ Skandalı' patlamasaydı, Sözen parti içinde çok farklı bir çıkışın öncüsü olacaktı.
1994 yılı bu sürecin dönüm noktası oldu.
Yerel seçimlerde bu kez Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.
Daha önce milletvekili adayı olan ama kaybeden Erdoğan ilk 4 yılı bitmeden görevden ayrılsa da İstanbul'un sunduğu şansı en iyi yönetenlerden biri olmayı başardı.
O da Türkiye'nin belediye başkanlığından gelen ilk Başbakanı oldu. Böylece İstanbul, üçüncü denemede başbakanlığa giden yolu açmıştı.
Şimdi bu yolu deneyen bir isim daha var: Ali Müfit Gürtuna."
Yaklaşık bir yıl önce yazdığımız yazıda Gürtuna'nın siyasi yolculuğa çıkışını anlatmıştık.
Şimdi Gürtuna o yolculuğun önemli bir dönemecinde. İstanbul'un sihirli ellerinin dokunduğu Gürtuna parti kuruyor. Partisinin adını da halka soruyor. Ve bunun için de inanılmaz bir reklam kampanyası yürütüyor.
Doğal olarak bu harcama da herkesin dikkatini çekiyor.
Acaba değirmenin suyu nereden geliyor?
Kuşkusuz bir siyasetçinin siyasi yolculuğunun daha ilk aşamasında fikirler yerine, sokaktaki insanın kafasında "para kaynağı"na ilişkin soru işaretleri yaratması bir talihsizlik.
Tek başına çıktığı bu yolda böyle bir talihsizliğin Gürtuna'nın karşısına çıkacağı belliydi.
Bu yüzden bir süre önce Ali Müfit Gürtuna ile bir araya geldiğimizde ben de aynı soruyu sordum.
Cevabı kısa olmuştu:
"Halkımız her konuda gereken desteği veriyor."
Gördüğünüz gibi ucu açık bir cevap.
Aslında Türkiye'de siyasetin finansmanı konusu hep karanlıkta kaldı. Ve hiçbir siyasetçi de bu konuda şeffaf bir tavır içinde değil. Daha vahim olanı, Türkiye'de hangi iş adamının, hangi müteahhidin hangi partiye ne kadar destek verdiği konusunda bir açıklık olmaması. Sanki Türkiye'de iş adamlarıyla partiler arasında parasal bir ilişki yok (muş) gibi davranılıyor.
Bu sorunun cevabı geçmişte de verilmedi bugün de verileceğini pek sanmıyorum.
Ama yine de Gürtuna'nın yeni ne söyleyeceği beklemek gerekiyor.