Geçtiğimiz hafta İstanbul Adliyesi'nde görev yapan bir hakimin telefonu çaldı. Arayan Silivri'deki bir komşusuydu.
Telefondaki ses söyle diyordu:
"Hakim bey acele buraya gelin evinize hırsız girmiş."
O günkü duruşmalarını bitiren hakim hızla Silivri'ye doğru yola çıktı. Eve ulaştığında gözlerine inanamadı.
Evin kapısı kırılmış ama içeride hiçbir şeye dokunulmamıştı. Biraz daha araştırdı. "Yükte hafif pahada ağır" eşyalar yoktu ama yine de hiçbir şeye dokunulmaması ve evin dağıtılmaması şaşırtıcıydı. Bir an baktığı davaları düşündü. Ama böyle hırsızlığa yol açabilecek bir davası da aklına gelmedi.
Peki kimdi bu kapıyı kıracak kadar ileri gidip de bir şey almadan giden?
Tam bu sorulara cevap ararken birden masanın üzerine bırakılan bir not gözüne ilişti. Yazısı bir hayli kötü olan notta aynen şöyle deniyordu.
"Sayın hakim bey... Kapınızı kırarak içeri girdiğim için üzgünüm. Evin içinde araştırma yaparken kartınızı gördüm. Hakim olduğunuzu öğrenince bir şey almamaya karar verdim. Ayrıca evinize verdiğim zararı da telafi etmek isterdim ama yapacak bir şey yok. Saygılarımla..."
Hakim Bey şanslı, bu dönemde hırsızın bu kadar "saygılı" olanına rastlamak da pek kolay değil.