DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, sokağı ve meydanları seviyor. Sevdiği için de sürekli dolaşıyor. Ortada seçime yönelik hiçbir ipucu yok ama Mehmet Ağar, sanki yarın seçim olacakmış gibi meydanlara çıkıyor.
Geçtiğimiz pazar günü de Antakya'daydı.
Siyaseten ne söylediği bir yana benim ilgimi çeken halkın olaya yaklaşımıydı.
Çünkü, meydana çıkmak değil, meydanı doldurmak ve o meydana niçin gelindiği önemliydi.
Antakya bu açıdan çok çarpıcıydı.
DYP'nin bir önceki mitingi 'geleneğin kalesi' Antalya'daydı. O mitingin üzerinden sadece iki hafta geçti.
İki hafta içinde 'Ne değişti?' sorusuna birçok cevap verilse de Antakya, Antalya ile kıyaslanamazdı. Çünkü, hem kalabalık hem de coşku açısından Antakya 'eski kaleye' ciddi fark atıyordu.
Bu farkın birçok nedeni vardı. Antalya bir ilk çıkıştı. Mehmet Ağar'ın gündem yaratan açıklamaları ve basının ilgisi DYP teşkilatlarını harekete geçirmişti. Ve kuşkusuz Antakya'nın kendi iç dinamiği vardı.
Uygarlıklara, dinlere merkezlik etmiş bir şehir,
Dinsel ve etnik açıdan tam bir Türkiye özeti,
Bir milyonu aşkın bir nüfus,
Ve geçim kaynağı ağırlıkla tarım.
Antakya bu renkliliğiyle doldurmuştu miting alanını. Özellikle mitingin ön sıralarını dolduran kadınların çoğunlukta oluşu dikkat çekiciydi. Sadece kadınlar değil, alanda ciddi anlamda tepkili bir topluluk vardı.
Dahası klasik 'seyretmek' veya 'şöyle bir bakıyım' diye gelen miting izleyicisi sayısı yok denecek kadar azdı.
Kısacası herkesin o alana gelmek için 'makul bir gerekçesi' vardı.
Özellikle de tarım kesiminin.
İşte onlardan birkaçının söyledikleri:
Halk olarak çok pişmanız
İbrahim Birsel, Çiftçi:
"Mazot 2 milyon oldu, gübre 550 bin lira oldu. Kuyulardan su çekecek elektrik paralarını ödeyemiyoruz. 2002 seçimlerinde AK Parti'ye oy verdim. Her şeyi ucuz yapacağız dediler tam tersi oldu. On dönüm tarlamız vardı onu da elimizden aldılar. Buraya Mehmet Ağar halimizi soracak, biz de halimiz söyleyeceğiz diye geldim."
Bekir Kaya, Tornacı:
"Oyumu Tayyip Erdoğan' a verdim. Şu anda devlet olarak pişman değiliz ama halk olarak çok pişmanız. Devlet zengin olduktan sonra halka da biraz vermesi lazım. Her şey bana oldu mu olmaz, paylaşım olmalı."
Songül Tekin Ev Hanımı, işçi emeklisi:
"AKP'den memnun değiliz. Hayat çok pahalı. Biz hadi neyse çiftçinin durumu gerçekten zor. Çiftçiler çok eziliyor. Pamuklar tarlada duruyor. Yazık bu memlekete."
Metin Aydın, Esnaf:
"Şu durumda sefilleri oynuyoruz. Hükümet kendine göre bir politika geliştirmiş, 'Devletin hesabını kitabını toparladık' diyor. Ama halkın ne çektiğinden haberleri yok. Ankara'da rahat hayatlarını sürdürüyorlar, her şey toz pembe gözüküyor ama esnafa, çiftçiye gelince bir şey yok."
Selahattin Polat, Çiftçi:
"Arazim az, 50-60 dönüm. Kuru ekmek yiyorum, 53 yaşındayım. 8 tane çocuk var. Geçinemiyoruz. İktidardan memnun değilim. Mazota zam, tüpe zam, şekere zam..."
***
Mehmet Ağar, miting alanını dolduranların bu gerçeğini bildiği için sırasıyla her soruna değindi. Özellikle de Antakyalı çiftçilerin yaşadığı 'derin sıkıntı' ya geniş yer veriyor ve şöyle diyordu:
"Bir eli Allah'ta, bir eli toprakta olan çiftçimizin sıkıntısını biliyorum. Türk çiftçisini asla ve asla namerde muhtaç etmeyeceğiz."
Antakya mitinginde teröre de, kimlik tartışmasına da, yolsuzluğa da değinen Ağar'ın meydanı dalgalandıran ve en yoğun alkışı alan sözleri ise toplumun 'derin korkusu'na işaret ediyordu.
O da, meydanı dolduran ister esnaf, ister memur, isterse işçi olsun hepsinin ortak korkusuydu; 'işsiz kalmak.'
Miting alanından ayrıldığımızda şu tespiti yapmaktan kendimizi alamadık:
"Toplumun bu korkusunun artması hiç de iyiye alamet değil."
Mehmet Ağar'ı Antakya'da eşi Emel Ağar ve DYP'nin ağır topları Nevzat Ercan, Saffet Arıkan Bedük, Celal Adan, Bahattin Şeker, Mümtaz Yavuz, Mahmut Nedim Bilgiç, Binhan Oğuz, Orhan Keçeli, Prof. Dr. Timur Gürgan ve Ümmet Akdoğan da yalnız bırakmadı.