Erkan Koyuncu'yu kaybedişimizin ikinci haftası... Ailesi, arkadaşları, okurlarımız ve kamu vicdanı tatmin olana kadar... Gelişmeleri takip edeceğiz.
Bazı hususların altını çizerek başlayalım işe.
Bir insan, bir gazeteci hayatını kaybetmiştir. Bırakalım gazeteci ve arkadaşımız olmasını... Herhangi bir canlının hayatı Galatasaray Spor Kulübü'nün bütün tesislerinden ve malvarlığından daha değerlidir. Aynı şey bütün canlılar ve kurumlar için de geçerlidir. Hıncal Uluç'un yazdığı gibi bu olay ABD'de yaşansaydı ve hatta kapıya sıkışan bir evcil hayvan olsaydı... Çok farklı şeyleri konuşuyor olurduk.
Erkan Koyuncu kendi elleriyle kafasını kapıya sıkıştırmamışsa, yani intihar etmemişse, ölümü başka kişi ya da kurumların eylem ve tavırlarının neticesinde gerçekleşmiştir. Koyuncu çalışırken, görevinin başındayken hayatını kaybetmiştir. Sorumlu ve de sorumlular tespit edilmelidir.
Tartışmanın odağında yer alan kapı ile alakalı bütün hususlar ayrıntılı bir biçimde sorgulanmalıdır. Kapı imar mevzuatına uygun mudur?
Bu büyüklükte bir kapının yanında ayrıca yayalar için bir başka kapının bulunması gerekmez mi? Kapının teknik özellikleri, sensörler vs. olması gerektiği gibi midir? Bu kapının yapılmasına kimler karar vermiştir? Kapı ve benzeri yapı çalışmalarının denetlenmesinden kimler sorumludur?
Unutmayalım! Diğer bütün kurumlar gibi kulüpler de gazetecilerin güvenliğini sağlamakla ve işlerini kolaylaştırmakla yükümlüdür. Kulüplerin vazifesi gazetecilerin hayatını tehlikeye atmak, onları itip kakmak, idmanları basına kapatmak, halkın haber alma hakkına engel olmak değildir.
Spor, transfer ve maç yapmaktan ibaret değildir. Spor yönetimimiz daha da profesyonelleşmeli ve şeffaf hale gelmelidir. Bu çerçevede gazetecilerin çalışma koşulları iyileştirilmelidir.
Bu olay da göstermiştir ki spor kulüplerinin taraftarları ve basın mensuplarını bir tehdit olarak algılaması telafisi imkansız hatalara yol açabilen sorunlu bir yaklaşımdır. Derhal vazgeçilmelidir. Kulüpler kendilerini içine hapsettikleri bu sözde 'terör ve güvenlik' konseptinden bir an önce kurtulmalıdır.
Sabah hukuk servisi hem kamu davasını yakından takip etmeli hem de özel hukuk davası için aileye destek vermelidir.
Lafta kalmasın
Bazı haberleri okudukça geçtiğimiz yıl durumunu takip ettiğim bir okurumuzu hatırlıyorum. Kızı, terör eyleminde yaralanmış. Bir futbol kulübünün tutkulu taraftarlarından.
Olayın medyaya yansıması üzerine taraftarı olduğu kulübün yöneticileri aileyi bulmuş, kızın bütün eğitim masraflarını karşılamayı vaat etmişler. Sabah'ta konuyla ilgili üç haber yayımlanmış. Kulüp yöneticilerinin duyarlılığı alkışlanmış.
Sonra o kulübün yöneticileri değişmiş ve baba, kızının okul ücreti için başvurduğunda yeni yönetim kendilerinin böyle bir taahhüdünün bulunmadığını belirtmiş. Babayı eski başkana yönlendirmişler. Eski başkanın sekreteri de aynı şekilde kulübe... Fasit daire...
Şimdilerde medyada Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Ünal Aysal'ın vaatleri yer alıyor. Haberlere göre Aysal, Erkan Koyuncu'nun çocuklarının bütün eğitim masraflarını karşılayacaklarını söylemiş. Şüphesiz bu da iyi niyetli bir yaklaşım... Ama heyecanla söylenen ve sonrasında unutulan bir söz olmaması için şartların kararlaştırılması ve resmi bir taahhüde bağlanması gerekir. Kaç yıl süreyle karşılanacak, çocuklar hangi okullarda okuyacak, Ünal Aysal başkanlığı bıraktıktan sonra bu taahhüdü kim yerine getirecek? Bu sorulara net cevaplar verilmeli ve kamuoyu ile paylaşılmalı. Bahşiş veriyor ya da lutfediyor havasına girmeden.
Benzer şekilde, Galatasaraylı futbolcuların aralarında para topladıkları ve acılı aileye yardım yapmayı planladıkları da gazetelere yansıyan haberler arasında. Aynı durum bu olayda da geçerli. Haberler takip edilmeli.
Ne yapsak Erkan Koyuncu'yu geri getiremeyeceğiz, doğru. Ama onun ölümünden bazı dersler çıkarabiliriz. Umuyoruz ki bu acı Türkiye'deki gazetecilerin çalışma koşulları ve iş güvenliği konusunda toplumsal bir bilinçlenmeye yol açar.
Devam edeceğiz.