İstisnalar kaideyi bozmaz. Ancak unutmayalım; kimi kaideler istisnaların çoğalması neticesinde oluşur.
Benzer bir endişe 'Galat-ı meşhur lügat-ı fasihten evladır' ilkesi için de geçerlidir. Kimi zaman bu ilke, o derece kuşatıcı bir meşruiyet kaynağına dönüşür ki adeta bütün yaygın yanlış kullanımları mazur gösterecek şekilde yorumlanır.
Oysa, efendiler! Gazeteler 'galat' üretme yerleri değildir.
Toplum tarafından anlamı bilinmeyen, yanlış bilinen ya da değiştirilen kimi kelimelerin haber ve yazılarda kullanılması kabul edilebilir ama bunların yanına yenilerinin eklenmesi basının görevi değildir. Özellikle kendi sözlüğü, terimleri ve literatürü olan alanlarda...
Uluslararası hukuk bunlardan biri...
'Siyasi jargona uygun değil'
Sağlık Bakanlığı'ndan Dr. Yasin Akar aradı. Gazetemizin Minik Sığınmacılara Çocuk Aşısı Yapıldı (26.11.2013) başlıklı haberine itiraz etti:
"Haber, başlığı itibariyle habercilik reflekslerine ve terminolojiye uygun olabilir ama siyasi jargona uygun değildir. Zira sayın Başbakanımız dahil olmak üzere siyasiler 'sığınmacı' ve 'mülteci' gibi terimleri kullanmaktan özellikle imtina ediyorlar. Bunun yerine 'misafir' ya da 'Suriyeli' tabirlerini kullanmayı yeğliyorlar."
Öncelikle sayın Akar'a böylesine önemli bir konuyu ele almamıza fırsat verdiği için teşekkür ederim. Nazik bir şekilde belirttiğinin aksine başlıkta kullanılan sığınmacı kelimesi aslında habercilik reflekslerine ve terminolojiye de uygun değil. Mülteci, sığınmacı gibi kavramlar; özellikle Suriye'deki iç savaş başladığından beri ne yazık ki gazeteler tarafından yanlış kullanılıyor.
Sorun 'siyasi jargona uygun değil' diye geçiştirilecek kadar basit değil.
Hukukta yeri var
Bazı kavramların anlamlarını açıklayarak başlayalım işe...
Türkiye'nin de, coğrafya şerhi düşerek, taraf olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesi'ne göre 'mülteci', menşe ülkesi dışında bulunan; ırkı, dini, bir toplumsal aidiyeti ya da siyasi görüşü nedeniyle zulme uğramaktan haklı nedenlerle korku duyan ve bu korku nedeniyle ülkesinin korumasından yararlanamayan ya da yararlanmak istemeyen kişidir. Mültecilik belli prosedürlere tabi olan ve uluslararası hukukta yeri bulunan bir statüdür.
Mülteci statüsü almaya yönelik başvurusu bulunan fakat bu başvurusu, henüz, karara bağlanmamış kişilere ise 'sığınmacı' diyoruz. Sığınmacılık geçici bir durumu anlatıyor.
Basitçe açıklamaya çalıştım. Ama şurası kesin ki sığınmacı ve mülteci farklı kavramlar. Ülkesinden kaçan herkes bir anda sığınmacı ya da mülteci statüsü kazanmıyor. Sabah'ın Ege'de Mülteci Botu Battı: Biri Çocuk 6 Ölü (30.11.2013) başlıklı haberinde hem bot hem de yolcular için mülteci kelimesinin kullanılması da bu bakımdan yanlış.
Geçici koruma
Soru: Peki, o halde nedir iç savaş nedeniyle Türkiye'ye kaçan Suriyelilerin durumu? Dünya ve Türk basını, bu insanları mülteci, kaldıkları kampları da mülteci kampı olarak tanımlıyor; doğru mu?
Cevap: Uluslararası hukuk bakımından bu tanımlama yanlış. Türkiye sığınmacılara 'geçici koruma' sağlamış durumda. Bunun anlamı şu: Gelenler ülkelerindeki durum düzelene kadar bu kamplarda ya da kendileri için hazırlanan başka kamplarda istedikleri kadar kalabilirler. Ama son tahlilde mülteci statüsüne sahip değiller. Kamplar, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin değil, Türkiye'nin kontrolünde. Türkiye 'geçici koruma' adı verilen bu durum için 'açık sınır politikası' uyguluyor, 'güvenlik' ve 'insani yardım' sağlıyor.
Konu daha iyi anlaşılsın diye bazı istatistikler paylaşayım: Ekim 2013 itibariyle ülkemizdeki mülteci ve sığınmacıların sayısı 38 bin 599'dur. Bu kişiler Irak, Afganistan, İran, Somali başta olmak üzere çeşitli ülkelerden gelmiştir. Mülteci ve sığınmacı nüfusa Suriye'den gelenler dahil değildir. Ülkemizde kaç Suriyeli bulunduğunu merak ediyorsanız, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nın verileri şöyle: Kamplarda kalanlar ve kamp dışındakiler toplam 680 bin kişi.