Herkesin Cumhuriyet Bayramı'nı bir kez daha kutlayalım!.. 100'üncü yılına doludizgin giden Cumhuriyet 89 yaşına bastı. Dün ülke olarak yine gereksiz yere gerildik. Bu gerilimin nedeni Cumhuriyet Bayramı değil, kutlamaların yöntemiyle ilgiliydi. Açıkçası hepimiz bayramı istediğimiz gibi kutlayabiliriz. İsteyen yürür. İsteyen oturur. Gelin görün ki dünkü kutlamalara özellikle mahalli idarecilerin tarzı damga vurdu. Kimi idareci gerilimi tırmandırdı, kimi tam tersi her kesimin kucaklaşmasını sağladı.
En iyi sınavı nispeten İzmir Valisi Cahit Kıraç verdi.
Emniyet Genel Müdür Vekili iken Refahyol'a direnen, bugün Ankara Valisi olan Alaaddin Yüksel ise yine tartışmaların göbeğindeki isimdi. Döneminde muhalefet liderine biber gazı sıkılan vali olarak anılacak!
Şunu gördük ki, kurumlar er geç uzlaşıyor. Ama halk arasındaki mesafenin açılması, halkın kutuplaşması iyi değil. Her şeyden önce laiklik karşıtı dindar kesim, dünkü kutlamalara karşı çıkmadı! Neredeyse tümü "Sakın yasak getirmeyin, isteyen istediğini kutlasın" dedi. Sonuçta bu kötü bürokratik uygulama hoş olmadı. Devlet Ankara'da, millet tenis turnuvasında verdiği tepkiyle sınıfta kaldı.
***
Türkiye demokrasi ile yönetilen bir ülke.
Etrafındaki ülkeler ciddi demokrasi sorunu yaşıyor! Çoğu insan bu uğurda hayatını kaybediyor. Hepimiz değişimin bölgeye istikrar getirmesini istiyoruz. Fakat beklenen istikrar bir türlü gelmiyor. Çünkü demokrasi uğruna mücadele ettiklerini söyleyenler, sorunları etnik ve mezhepsel bağlamda ele alıp çözmeye uğraştıkları için demokrasi gelemiyor.
Bu kadar çok sorunun yaşandığı coğrafyada durum böyleyken Türkiye'ye bir bakar mısınız? Hiç sorun yaşamaması gereken konuları yeniden sorun haline getiriyor. Hatta suni sorun üretiyor. Bu, Türkiye'ye yakışmıyor!
500 insan açlık grevinde...
Terör, bayram seyran dinlemiyor...
Sonunda aklıselim galip geldi ama böylesine ciddi sorunlarımız varken toplumun birleştirici mayalarından biri olan cumhuriyet kutlamaları sorun haline getirilmek istendi. Bizim suni sorun yaratma lüksümüz yok.
***
İnsanlar milli gelirleri
10 bin dolara ulaşıncaya kadar hiçbir şey talep etmiyor!
Gelir, 10 bin doların üstüne çıkınca da kendi adına demokratik hak diye yola çıkıyor.
10 yıl önce iyi bir makro ekonomi mücadelesi verdik. Birinci ligde koşma isteğini ortaya koyduk. Bu koşuda başarılı olduk. Şimdi gelişmiş ekonomilerin seviyesini yakalamaya çalışıyoruz. Lig atlamak için ortalama
yüzde 7 büyümemiz şart. Oysa Cumhuriyetin başından bugüne kadar ortalama
yüzde 5 büyüdü Türkiye. İşin ilginç yanı son 10 yılda da ortalama yüzde 5 büyüdük.
Bu bir tesadüf mü? Değil, değil. Ortada yapısal bir sorun var. İşgücüne katılım düşük, verimsizlik iliklerimize işlemiş, tasarruf kültürümüz yok. Demek ki, demokrasi ve ekonomi arasındaki ilişkiye bütün içinde farklı bakmayı öğrenmemiz gerekiyor.
İşte bütün mesele bu.