İki bin yıldan bu yana başkasının silahıyla savaşa gelmiş olmamızın sancıları hala zihinlerimizde... Kıbrıs Barış Harekâtı yıllarında mesleğimin ilk zamanlarını, ambargoların, 7'ye 10 oranının, havalandıramadığımız uçakların haberleriyle geçirmiştik.
Bugün savunma sanayi, sadece milli gelir hesaplarına konu olan sektör değil, ülke savunmasının vazgeçilmezidir.
Sadece milli savunma ihtiyaçlarımız için değil aynı zamanda ihracat için de hayatidir.
2023'te 25 milyar $'lık ihracat hedefimiz var. Bugün bile yılda 2 milyar $'a yakın ciromuz var.
Eskiden silâh, kimden satın aldığına bakmaksızın, kullanana avantaj sağlardı.
Teknolojinin geldiği noktada kurşun artık "adres sorar" hale gelmiş ve üretenin onaylamadığı düşmana yönelmemektedir. Bu da bizi savunma sanayinin tasarımcısı, üreticisi ve geliştiricisi yapmaya zorlamaktadır.
Savunma Sanayi Müsteşarı İsmail Demir'in "üniversitelerle işbirliği" sözleri, bu açıdan son derece önemlidir. Sayıları 200'e yaklaşan üniversitelerimizden hiç değilse bir kaçı, savunma sanayinin geliştiricisi, Ar-Ge merkezi olmak zorundadır. Savunmasız ülke olmaz... Küresel gerginliğin tırmandığı günümüzde bunu daha iyi anlıyoruz.
Savunmanın yarımı da olmaz. Tam savunmanın tanımı ise teknolojisini üretmekten geçer.
Bu alandaki başarımızı kanıtlamakla birlikte, arzulanan düzeyi yakalamaktan hala çok uzaktayız. İnovasyon seferberliğinin nihayet maya tuttuğu ülkede, inanıyorum ki kısa sürede çok sayıda şirket, savunma sanayi sektörüne katılacaktır.
1.5 metre yarıçaplı süngü odaklı "savunma" konsepti bugün teknoloji sayesinde kilometrelerce alana çıkmış bulunuyor.
Askerin sayısıyla değil, topyekûn savunma kabiliyetiyle övüneceğimiz zamanlardayız ve başkasının silahını kullanmaktan daha fazlası gerekiyor.
Bu yüzden "savunmasız Türkiye olmaz" diyoruz, "savunma sanayisi güçlü Türkiye" diyoruz.