Çok değil 10 yıl öncesine kadar "IMF'den sonra hayat var mıdır?" diye soruyorduk. Neticede 2008'e kadar 47 yıl boyunca 19 ayrı stand-by anlaşması imzalayıp toplamda 50 milyar $ kredi almıştık. Her milyar doları için milyonlarımız kemer sıkmış, ölüm diyeti uygulamış, zam sağanağı altında hayata tutunmaya çalışmıştık.
Geçen yılın 13 Mayıs'ında borcumuzun son taksitini ödeyip, 5 milyar $ katkı vereceğimizi açıkladık ve şimdi masanın öteki tarafında yerimizi aldık. 2013'te IMF Türkiye Direktörü olan Mark Lewis, Babacan'ın son taksiti ödemesi akabinde "Türkiye bundan sonra borçlu değil, IMF'ye finansal katkı sağlayacak ülkeler arasında yer alacak" diyordu.
2008 Eylül'de ABD'de başlayan ve ertesi yıl Avrupa'yı kasıp kavuran Küresel Kriz sürecinde TÜSİAD "stand-by anlaşması yinelensin, alınan borç bize verilsin" önerisiyle gelmişti. Ama bunu yapmadık. IMF'siz ayakta durmak bir yana ekonomik büyümeyi ivmelendirdik.
1 Kasım'dan itibaren IMF İcra Direktörleri Kurulu'nda bir Türk oturacak: Hazine Müsteşarı İbrahim Halil Çanakçı...
Sorumluluğunda 10 ülke olacak ve küresel güvenlik ağına Türkiye'nin sadece maddi katkısı değil aynı zamanda beyin gücüyle de katılım gerçekleşmiş olacak.
Küresel krize dek "insansız ekonomi istiyor" diye eleştirilen IMF, ekonomisi zordaki ülkeler için "parasından ziyade duası makbul" bir rol üstlendi. IMF denetiminde olmak, bir ülkenin finans kaynaklarına erişiminde yararlı oluyordu ancak ödenen toplumsal, sosyal maliyetler inanılmazdı.
Bugün kadın başkanıyla IMF, ülkeler için daha yapıcı, insancıl, sosyal politikaları gözeten tutum sergiliyor. Düne kadar kaşığın "can suyu içirilen" tarafındaki Türkiye, şimdi kaşığı tutanlar arasında... Hayırlı olsun.