Eskiler, "dilek tutarken dikkat et" der, zira gerçekleşebilir. Ekonomiye dair en büyük dilek, "büyüme" olurdu herhalde. Ancak her büyüme, arzu edileni vermeyebilir. Hormonlusu var, tüketerek büyümesi var, şişmesi var, sağlıklısı var, sağlıksızı var.
Kaliteyi kim istemez... Hangi eylemin başına gelse onu "onurlandıran" bir anlamı olduğu kesin. Fakat pek çok ilkelliğin "kalite" ile maskelendiğini de biliriz. Adında kalite geçen bir dernek vardı ve yönetişim adına hemen her kötü örneğin kuluçkası gibiydi. 2011'deki %8.8'lik büyümeyi hatırlıyorum. 17 Aralık sürecinde Merkez'i 5.5 puan faiz artışına zorlayan cephenin başlattığı söylem şuydu: "Efendim küresel kriz var, biraz yavaşlayalım." Peki nasıl? Fazla değil, misal beşinci vitesten, dördüncü vitese inelim.
Bu söylemin sözcülerine bakıyoruz; türkülerinin nakaratında "kalite" kelimesini görüyoruz. Yerli yersiz o kadar kullandılar ki "gaz-fren" tartışmaları gümbürtüsünde ekonomiyi %2.1'lik büyümeye hapsettiler.
Ancak deli gömleği giydirmeye çalıştıkları ekonomi, dinamizmiyle düğmeleri patlatınca yine sahne aldılar: Köklü yapısal reform... Reformlara kimsenin itirazı yok ancak tehdidin dili net: "Cari açık, özel sektör borcu, enflasyon ve diğerleri..."
Bir davaya zarar vermenin en sinsi yolu, bile bile yanlış gerekçeler ileri sürerek, o davayı savunmaktır. Kim çıkıp "reform istemiyorum" diyebilir ki zaten. Nitekim fren demeye dili varmayanların "kaliteli büyüme" klişesine de ses çıkarılmadı. Fakat ben ses çıkarıyorum: Türkiye'nin orta ve yüksek büyüme ligine çıkması gerekiyor. 2023 hedeflerini sabote etmek isteyenlerin "reform, kalite" gibi efsunların ardına sakladıkları niyetleri açığa çıkarmanın zamanı geldi de geçiyor bile.