Ekonomi tehdit altında... Türkiye'nin kredi itibarı sürekli saldırıya uğruyor. Hangi Merkez'den olduğu dahi belirsiz faiz atakları, döviz çıldırma nöbetleri, AB'den imaj zedeleyici beyanlar, ABD'den karalayıcı raporlar...
Bütün bunları tek başına göğüslemeye çalışan Başbakan ve onun ardına saklanmış, fırtınanın dinmesini bekleyen "iyi gün dostu" STK'lar, koltukperver başkanları ve kâr edende sus-pus, zarar edende "beni kurtar" diye feryat figan işadamları...
Bu nasıl bir adalettir? Bu nasıl bir akılsızlıktır, anlayan beri gelsin... Ekonomiyi savunmak yalnızca Başbakan'a mı görevdir? İşler tıkırında iken serpilip semirenlerin bu saldırıya karşı koyma ödevi ve sorumluluğu yok mudur?
Mertlikten geçtim, akılsızlık bu yahu... Faizi tırmandırıp büyümesi pörsütülen ekonomideki bu "sus pus" arkadaşlar, kendilerinin zarar görmeyeceğini mi sanıyor? Misal büyümeyi dert edinen bir mert STK yok mudur?
Başbakan İran'a gidiyor, AB'ye gidiyor. Türkiye'ye yönelik kirletilen algıyı düzeltmek için uğraşıyor. Şüphesiz bu iyi bir şeydir. Sürekli olarak "savunma" halinden çıkıp, pro-aktif bir tutumla küresel kanaat odaklarına "gerçeği" söylemek, çok değerli gayret.
Çin başbakan yardımcısı geçenlerde "sahi batıyor musunuz?" diye soruyor. Kimden duyduğunu merak ediyoruz; "Financial Times, The Wall Street Journal, The Economist, Der Spiegel..." diye sıralıyor. Peki, bu kirli bilgiye karşı durmak için hangi STK'mız "pozitif kampanya" yapıyor? Cevap vereyim; sıfır...
Ankara'da, İstanbul'da oturup ekonomiye infazı seyredenler... Oturduğunuz koltuktan güç alıyor olabilirsiniz ancak koltuğuna güç verecek kadar cesur ve namuslunuz varsa, ekonomiyi infaz edenlere karşı çıksın.
Çıkın, karalayanlara gidin, anlatın... Topladığınız milyarları hak edin...