Zihin neye hazırsa, göz onu görür, kulak onu duyar... 17 Aralık operasyonu ile algıların kirletildiği ortamda, her zihin "hazır olduğu" veriye, göstergeye dikkat ediyor, diğerini görmüyor, duymuyor.
Durgunlukta ihracatını artırırsın, "ama hız kesiyor" der, küçümserler. Açık vermek bir yana bütçen fazla gelir, "konjonktür" der, küçümserler. Rezervlerin rekor kırar; "ama likit mi?" der, sorgularlar. Sanayi üretimin artar, "fakat her an durabilir" der, alay ederler.
Ekonomide oluşturulan bu telaş havasını gidermeye yönelik her beyanı; küçümser veya yok sayarsan, günün sonunda halüsinasyon bulutların, tepende yağan karabasanın oluverir. Oysa telaşın tek kazananı vardır. O da seni telaşa verenden başkası değildir.
İngiltere'nin 2020 vizyonunda 1 trilyon sterlinlik ihracat hedefi var ve bunu sağlarken Türkiye'nin dinamizmini denklemine dâhil ediyor. Yabancıların döviz ve borsa girişleri görülmüyor ama çıkışlar ayyuka çıkarılıyor.
Telaşı yatıştırmak yalnızca Başbakan ve bakanların işi midir? Yatırımları sürerken, yabancı ortaklık görüşmeleri devam ederken telaşa kapılmayanlar neden çıkıp "buradayız, devam ediyoruz" demez?
Dünya küçülürken rekor kırıyorduk. Derken "gaza geldik" ve frene bastık. Yetmedi, kendi bankamızı infaz ettik, büyük projeleri yargı üzerinden sabote etmeye kalktık. Şimdi faiz korosunun Merkez'in ayarını bozma türküleri dinliyoruz.
Amaç, zihinlerde istikrar duygusunu yok etmek ise çaresi var. Telaşa kapılma ve işine odaklan. Bu tutum, tedbirsizliği içermiyor kuşkusuz. Fakat tedbir diye sunulan hançeri de fark et. Özdemir Asaf'ın dediği gibi; "Yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek." Biliyoruz ki ölüm, sağlığa zararlıdır. Kişi sağlığına da ülke sağlığına da...