Küresel krizin etkileri Avrupa dâhil ülkemizde de hissedildiğinde, psikoloji süreci olumsuz etkileyenler ortalığı kaplamıştı. 21 Nisan 2009'da Başbakan, TBMM Grup Toplantısı'nda, bıkmadan usanmadan sükûnet tavsiye ediyordu.
Söylediği, "Türkiye'nin küresel krizi en az zararla atlatan ülke olacağı" idi. Felaket tellallarına seslenerek "bize bu küresel kriz teğet geçecektir. Türkiye'de bunun aksini iddia edenler, bu psikolojik süreci olumsuz etkileme gayreti içinde olanlardır. Felaket tellallarının beklentilerine olumsuz cevap gelecektir" dedi.
Biraz sabır önerisini dinleyenler oldu, inanmayanlar oldu. Sabredenler, paniğe kapılmadı, işçisini eve göndermek yerine onlarla anlaştı, tedarikçisini dolandırmadı, müşterisini terk etmedi. Ancak felaket tellallarına inanmayı tercih edenler, kısa sürede yeniden canlanan ekonominin nimetlerinden yeterince faydalanamadı.
Başbakan bu defa Uzakdoğu'dan, Japonya'dan benzer bir çağrı yapıyor: "Bugüne kadar cari açığı Türkiye ekonomisini tedirgin edecek noktaya getirmedik, yatırımları sağlıklı sürdürdük." Devamında da: "3-5 yıl içinde cari açık tamamıyla Türkiye için bir tehlike olmaktan çıkacaktır, ekonomik krize rağmen şu ana kadar bizi ciddi manada tehdit edememiştir."
Kurun ihracat üzerindeki olumlu etkisi henüz devreye girmedi. 10 yıldır inovasyona kaynak aktaran Türkiye'nin ihracatın katma değerini tırmandırdığı sürece girdik. Enerji faturasına yönelik başlatılan enerji verimliliği gayreti, enerji diplomasisi de bu yıldan başlayarak etkisini gösterecek. Ve diğer onlarca adım... Cari açığı riskli diye gösterip 5 yıldır ekonominin yumuşak karnını tekmeleyenlerin başaramadığı ortada... Olan, karamsarlığa kanıp kirpi sendromuna kapılanlara olacak.