Tanımı net: "Herkese ait olan, aslında hiç kimseye ait değildir." Misal ormanlarımız; herkesindir ancak herkes ve her kesim, gücü ölçüsünde keser, yakar, yağmalar. Misal trafik herkesin sorunudur ve her kesimin buna dair "yürümeyen" çözüm planı vardır.
Bu yüzden bir şeyleri birilerine emanet etmek gerekir. Sorunları ortada bırakan da zaten, onları doğru kişilere, kurumlara adreslemiyor olmamızdır.
Gündemin değişken vitrini içinde güncel ve moda sorunlara sahip çıkıyor gibi görünmek ve bunu her konu için yapmak, zaman kaybıdır, fırsat ziyanıdır. Sivil toplum örgütleri söz konusu ise nicelik olarak zengin fakat nitelik olarak sorun sahibiyiz. 365 odamız var. Her birinin yayınına bakın, hemen hepsi "vatanı kurtarmaya dair" niteliksiz rapor ve söylem üretir durur. Kendi kentine dair sorunlardan habersizdir ama Türkiye ekonomisi için "fiyakalı" çözüm(!) sahibidir.
Bu sayfada İstanbul Sanayi Odası'nın bana göre yukarıdaki yaklaşımın dışına taşan, beğendiğim bir adımı oldu: İSO'nun yeni başkanı, Türkiye'nin yarınına ipotek koyan statükolardan birinden şikâyetle "bu bürokratlarla olmaz..." diyor. Bence de olmaz.
Darbecisinden yağmacısına dek bütün eski hayaletleri sorgulamaya başlamışken, misal sanayinin önünü tıkayanları da mercek altına alabilmeliyiz. Erdal Bahçıvan tam da bunu yaptı ve değer yaratmayan süreçlerin sorumlularından olan bürokratları gündeme taşıdı. Bu, bir sorunu "sahipsizlik felsefesi" dışına çıkarıp, çözüm geliştirme yolunda değerli adımdır.
İSO zaten bunu yapmak zorundaydı da... İSO 500 araştırmaları tıkandı, 11 yıldır denedikleri fakat inovasyonda sanayiciyi milim kıpırdatamayan Sanayi Kongresi pörsüdü, Meclis toplantıları içerik cazibesini kaybetti.
Bu şartlar içinde İSO kendine yeni bir çıkış noktası buldu; hayati sorunlarımızdan birini dert edindi. Bunu alkışlıyorum.
Çünkü söylemden eyleme geçirilirse frenci bürokratları yolumuzdan çekebileceğiz.
Benzer girişimi en çok üye sahibi İTO'dan bekleyebiliriz. Misal o da kendine "işadamlarının vize utancını" dert edinebilir ve tüm enerjisini buna odaklayıp kalıcı çözüm getirebilir. Gaziantep, Konya, Diyarbakır, Bursa ve diğerleri... Ülkenin medyatik sorunları için niteliksiz demeçlere son verip, kendinizin, kentinizin gerçek sorunlarına sahip çıkmanız "sahipsizlik felsefesini" dışlamanız gerekmez mi?