Avrupa Birliği, son finansal tsunamide Euro'yu nasıl koruyacağını düşünüyor. Fransa ve İngiltere, zincirin zayıf halkaları gibi duruyor ve pek çok bankanın, bir fiskelik canı olduğunu anladık. Şimdi merak edilen; İspanya, Portekiz, Yunanistan zincirinde domino taşının bir sonraki safhada hangi ülkenin üzerine devrileceği...
Sorun şu ki bu süreçte servet değişim hızı arttı.
Düne kadar süreci yönetenler, kredi derecelendirme kurumları, IMF, Dünya Bankası ve küresel finansın güç simsarları idi. 2 yıl önce başlayan ve bugün "ikinci dip" tehdidindeki küresel kriz, bu oyunu bozdu.
Bizler olan biteni hâlâ 10 yıl öncesinin zihin yapısıyla çerçevelemeye çalıştığımızdan, olan biteni yorumlarken "sistematik hata" yapıyoruz. Zira sorun, zaten bunu var eden düşünce düzleminde çözülemiyor.
Kuzey Afrika kuşağında yaşananları; "demokrasileştirme" diye genelleştirdik. Notu düşürenler ile notu düşenlerin aslında aynı anlayış kadroları olduğunu ıskaladık. İngiltere'deki karmaşayı, İsrail'de sokağa dökülenleri, "arızi" diye küçümsedik.
Ancak olan biteni izah ederken çok fazla "belirlenemeyen faktör" ortaya çıkmaya başladı. Mesela bu hengamede servetin hızla el değiştirdiği ortamda, zenginliğin yönündeki değişime dikkat edince, Türkiye'nin göreceli avantaj yakaladığını görüyoruz. İstikrar adası söylemleri, net hata noksan kaleminin neredeyse cari açık düzeyine yükselmesi, ekseni kayan dünyanın "yeni yolu" gibi farklı paradigma tanımları, daha fazla ciddiye alınmayı hak ediyor.
Düne kadar "bilgi akar, Türk bakar" idik. Şimdi "servet akar Türk bakar" olmayabiliriz.