Üretmeden tüketenler... Kimileri buna "rantiye" der. Emaresi, "kazandığından fazlasını harcama" pratiğidir ve asla sürdürülebilir olamaz. Zira akla uygun değildir ve aklı dışarıda bırakan hiçbir sisteme; "yarın" vaat edilmemiştir.
Eskiden üretmeden tüketenleri teşhis etmek daha kolaydı. İşe gelip; "yan gelip yatanları" bir yana bıraksak dahi, en azından işe gelip gelmediklerini bilirdik.
Şimdi ATM'ler var ve üretmeden tüketenleri çoğu kez fark edemiyoruz bile. Farkındalığımız ancak; toplam kurum maliyeti önümüze konulduğunda oluşabiliyor.
Milletvekilliği, ne kadar "meslek" sayılır bilemem ama üretimlerinin "yasama" olduğunu kabul ederim. Yemin etmeyen vekiller üzerinden önümüze konulan maliyete bakınca karşımıza; 154 milyon lira gibi "üretmeden tüketme" faturası çıkıyor. Aslında mevcut yerleşik kurumlarımızı mercek altına koyduğumuzda, benzer yapıları başka alanlarda da görmek mümkün. Bundan 15 yıl önce "SANAT KİT'leri" diye bir yazı yazmış ve işe dahi gelmeden yıllarca devleti soyan "devlet sanatçılarını" listelemiştim. Neredeyse linç edilecektim.
Benzer bir olguyu, taze rakamlar üzerinden yineleyelim. Devlet Opera ve Balesi'nin ülke genelinde 6986 koltuğu var ve devlete yılda 143 milyon liraya mal oluyor. Kurum bu yıl 95 milyon lirayı sanatçılara ödeyecek. İşini doğru dürüst yapan idealist sanatçıları özenle bir yana bırakarak... Yarıdan fazlası üretmeyen, yarıya yakını, bırakın sahneyi, kuruma dahi uğramadan ATM'den maaşını alanlar var. Devlete yılda 20.479 liraya mal olan 1 koltuğun üretebildiği, 200 lira dahi değil.
Devlet sanatı tabii ki destekleyecek ama hiçbir şey üretmeden "tüketenleri" değil... Tıpkı maaş alıp hizmet üretmeyen vekiller gibi...