Geçen dönemde Merkez Bankası'nın bağımsızlığını fazlaca konuştuk. IMF'siz hatta Mali Kural'sız ortamda, Merkez Bankası'nın bağımsızlığının daha da önemli olduğuna sıkça vurgu yaparak, ihracatın önündeki kur tümseği üzerinden yoğun tartışmalar yaşadık.
Geldiğimiz nokta, Merkez Bankası'nın fiyat istikrarını sağlarken, ülkenin kalkınmasına da hizmet edebileceğiydi. Ancak bu noktaya gelmek; kolay olmadı. Öncelikle; bağımsız Merkez Bankası'ndan ne anlıyoruz?
Karar süreçlerinde kendi dinamikleri ve matematiği yatan, siyasi erk'in beklenti ve çıkarlarından bağımsız, ülkenin para politikasını yönetirken dilediğince özgür bir Merkez Bankası...
Kayıp yıllar diye tanımladığımız 1990'larda, Merkez Bankası'nın bağımlılık özrü yüzünden az çekmedik... Banka izinlerinden emisyon hacmine, Banknot Matbaası yönetiminden faiz- kur politikasına dek netameli her alanda, "bağımsız olamama" halinin ıstırabını yaşadık. 2001 kriz miladıyla Merkez Bankası, pek çok hastalığını geride bıraktı. Öncelikle Lira'mızı yeniledik ve ayıplı sıfırlarından kurtulduk. Derken, Merkez'i "daha bağımsız" bir yapıya kavuşturduk.
Bu sayede Merkez Bankası'nı "Kuruluş Kanunu" 4'üncü maddesindeki tanıma taşıdık; "TCMB'nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka temel amacıyla çelişmedikçe ülkenin kalkınması için uygulanacak politikaları da desteklemeye çalışmaktadır."
Batı pazarlarında hem euro hem de durgunluğun çapraz ateşi altındaki ihracatçının feryadına rağmen, bu ilkeye sadık kaldık. Aman "bağımsızlığa halel gelmesin" diyerek IMF'ye bile posta koyduk da Merkez'e ses çıkarmadık.
Şimdi Merkez Bankası'nda yeni bir dönem başladı. Yeni guvernörümüz Erdem Başçı'nın ilk beyanları, Durmuş Yılmaz'ın "bağımsızlık fetişizmi" ötesinde, Kuruluş Kanunu'na daha uygun bir vizyona sahip olduğunu gösteriyor. Ülkenin yarınına dair adımları, kendi varlık gerekçesiyle ters düşmeden "desteklenebilir" bulması dahi, fiyatla, kurla, ihracatla, kalkınma ve istikrarla derdi olan herkes için "iyi haber" niteliğini taşıyor.