Korkuyu yendik gibi. Artık Çin'i durdurmak için "kota konsun" kabilinden suni tedbir önerilerinde ısrar etmiyoruz.
Her ne kadar bu korkuyu yenmemize bizden ziyade Çin'deki kırılma sebep olsa da...
Günde 1 kilo pirinç karşılığı çalışma, çok gerilerde kaldı. 30 yıl önce Çin'deki rejimi yıkmak için akan milyarlar, bu defa "köle ücreti" devam etsin diye rejimi korumak için aktı ama artan refahtan pay isteyen emek, bizim lehimize bir "kırılma" yarattı.
Kaliteden pazarlara yakınlık faktörüne dek yığınca etkeni bir araya getirince Türkiye'nin eline "gümüş fırsat" geçmiş oldu. Bu da "Çin devi"ne karşı durabileceğimiz duygusunu güçlendiriyor.
Ancak bu geçici avantajı "altın fırsat"a çevirmek için bizim de bir şeyler yapmamız gerekiyor.
Her ne kadar Çin'in sönen ateşi yüzünden siparişler Türkiye'ye kaymış olsa da bizlerin "tasarım, moda, katma değer ve inovasyon, ölçek, finansman, kur" sorunlarımız çözülmüş değil.
Dev ölçeğiyle Çin, geçici olarak bizim lehimize dönen bu dalgayı yeniden kendi üzerine çekecektir. Binlerce yıllık ticaret kültüründen gelen gücüyle Çin, yeniden eski gücünü ele alana dek Türkiye'nin "geciktirdiği adımları" bir an önce atması şart.
Nitekim atıyor da...
Burada sorun, adımların hızı ve sürekliliği kadar, "Çin Faktörü"nü de hesaba katan "stratejilerin" olmayışıdır.
Ne üretiyorsa çok üretiyor ve ne yapıyorsa milyarlarca yapıyor olsa dahi Çin gibi bir dev ile baş etmek mümkün.
Fakat bunu; "akıllı adımlar olmadan" başaramayız.
2023'te 500 milyar $'lık ihracat hedefini de zaten bu "akıllı adımlar" şekillendirecektir.