Küresel kriz patlak verir vermez (iyileri özenle bir tarafa bırakarak) bizdeki çoğu kurnaz patron; işçilerini eve postaladı. Krize karşı tedbiri (!) işçi kovmak oldu.
İkinci sözüm ona tedbir; tedarikçisi, alacaklısına borç takmak oldu. Ödeyecek imkânı olanlar, ödeme güçlüğü çekenleri referans gösterip, borcunun üzerine yattı.
Üçüncü tedbirleri de "ağlaya ağlaya zengin olanların" teşvik talebiydi. "Öldük bittik battık" nidaları arasında, "primi sen öde yoksa işçimi kovarım" şantajı geldi ve hükümetten istihdama yönelik yığınca teşvik koparıldı.
Derken kriz "teğetsiz" geçip gitti ama ardında, yarattığı ikircil ruh hali kaldı... İşlerin açılmasına rağmen TOBB, bırakın söz verdiği "fazladan 1 istihdamı", işin gerektirdiği eleman alımında dahi nekes davrandı; yeni işçi almak yerine mevcuduna fazla mesai modası yaratıldı. Üstelik fazla mesai koşulları ve yasal gerekleri yerine getirilmeden...
Krizlerin gerektirdiği fedakârlıkları paylaşırken "feda"yı işçisine, ortağına, tedarikçisi veya devletine kakalayıp "kâr" rekorları kıran ve üstelik bunu da reklam eden anlayış ile topyekûn kalkınma olabilir mi?
Kriz süreci, Hükümet dahil milyonların, fena halde enayi yerine konulduğunu göstermedi mi?