Sadece insanların değil, şirketlerin de kişiliği var. Bu tespit, bizde "Yaşayan Şirket" kitabıyla ünlenen yönetim bilgelerinden Arie de Geus'a ait.
Geus, küresel krizin mevcut ezberleri sarstığı ortamda rekabetin yeni gücüne işaret ediyor ve "rekabet gücü artık sermaye değil. Şimdi farkı, insanlar yaratıyor" diyor.
Sermayenin yerini insanın aldığı hizmetler sektöründeki örneklerin bize söylediği çok net bir mesaj var: "En yüksek katma değeri, insan sermayesi yaratıyor."
Sermayeyi patron kılan anlayışta "kâr odaklılığı", finansal bir sonuçtan ibaretti. Bu, yetiyordu da. Fakat küreselleşmenin beraberinde getirdiği yeni anlayış düzlemlerinde bu kârı sürdürülebilir kılmak için, topluma, insan değerlerini yüceltmeye, sosyal sorumluluklara, çevreye ve etik değerlere de önem verme zorunluluğu ortaya çıktı.
Peki, bugünkü başarılı şirketlerin mayasında "değerlerle yönetilen" anlayış yatıyorsa, bu değerleri nasıl oluşturmalıyız?
Daha da önemlisi, değerler kavramını, kamuda ve özel sektörde nasıl geliştirmeliyiz?
Aslında bu soruların cevabı uzun süredir aranıyor.
Mesela işe kamudan başlayanlar var. OECD ülkeleri kamu harcamalarını azaltmak için belirli bir baskı ile karşı karşıyalar.
Ancak harcamalar kısılıp, ödemeler azalınca, kamu çalışanları, dışarıda iş bulmaya zorlanıyor.
Bununla birlikte, insanlar kendilerine gerçek değerlerinin altında ödeme yapılınca, kendilerini güvensiz hissediyorlar.
Moralleri azalınca da kendilerini işe vermeleri kolay olmuyor.
Bir grup kamu çalışanı işi bırakırsa ne olur?
Aslında eskimiş yapılara sahip kamu kurumlarında hiçbir şey olmuyor.
Yeni oluşturulan kamu kurumlarında ise zaten anlayışlar daha üst seviyelere tırmanmış durumda.
Bugün hükümetlerin çok daha müşteri odaklı olması için birçok ülkede kamu yönetimi reformu yapılıyor.
Kamu sektörünün yeniden yapılanması daha etik bir yönetim anlayışını da beraberinde getiriyor.
Şeffaf, daha otonom ve hesap verebilirlik ilkeleri, ister istemez etik bir çerçeve oluşturuyor. Kamunun yeni birimleri kendi yönetim standartlarını belirlerken, ilgi "profesyonel sosyalizasyona" doğru kayıyor.
Sonuç olarak geleneksel kamu sektörü kültürü de yavaş yavaş yok oluyor.
Kamu yönetimi çevresinde bir başka özelliğe de dikkat çekiyor; o da kamu yönetiminin kuralları esneyen bir hal alması.
Çünkü mobil telefonlar, internet artık birçok ülkede ve Türkiye'de kamu kesiminde yaygın olarak kullanılıyor.
Parlamenter sistemde ise bakanların kendi yanlarında çalışanlara ve kamu çalışanlarına daha çok yetki vermeye başladıkları görülüyor.
Bu nedenle bakanlık kavramı da değişiyor. Geleneksel sistem tarihe karışıyor.
Kamu yönetimindeki reformlar, kamu ve özel sektör arasındaki ilişkileri de geliştiriyor.
Kamu sektörü özel sektörün içinde olduğu ticari işlemlerle de yakından ilgili. Bazen de kamunun özel sektörle rekabete girmesi söz konusu oluyor veya özel sektörle ortaklığa gidiliyor.
Burada, kamu sektörü iyi de, özel sektör kötüdür diye bir şey iddia edilmiyor ama özel sektörün de etik paralelliklerle daha yakından ilgilendiği gözleniyor.
Ekonomi ve iş idaresi eğitimi veren birçok okul etik dersleri koyuyor, özel şirketler etik konusunu işliyor ve etik eğitim programı uyguluyor.
Küreselleşme sürecinde, değişik yönetimlerdeki değişik davranış ve etik standartlar arasında bağlantılar bulunuyor.
Açık olan bir şey daha var, o da bu ülkeler, diğer ülkeleri yakından izliyor ve bu ülkelerdeki etik krizleri ve onlarla nasıl mücadele edildiğini öğrenmeye çalışıyorlar.
Kamu çalışanları kendileri üzerine bina edilen anlayışı değiştirmeye çalışıyorlar. İyi işleyen bir etik altyapı, daha yüksek hizmet standardı oluşturuyor ve daha etkin bir kamu algısı doğuruyor.
Etik altyapı "kontrol, yol gösterme" ve "yönetim"den oluşuyor.
Etik iş yapma kültürünün, kriz sonrası yeni ekonomik düzende rekabet avantajı yaratacağı kesin.
Kamu için de firmalarımız için de...