Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Köln ziyaretinin dönüş yolunda, ANA uçağındaki biz gazeteciler için en önemli dakikalar başladı. Soru-cevap bölümü... Almanya'daki hava, Alman medyasının yürüttüğü kampanya, gösteriler... Derken Okmeydanı gerçeği. Alevi yurttaşların talepleri. Gerilimin kaynağı. Pensilvanya faktörü... Siyasal gündemin ağırlığı içinde iki konuya daha odaklanmak gerekiyordu. "Koç Grubu'na güncel bakış" ve "Faiz politikası!" Sohbetin uygun bir anında Sn. Başbakan'a, bu 2 kritik başlığa ilişkin sorularımı yöneltme fırsatı buldum. Detayları dünkü gazetede vardı. Ama uçaktaki hava, kararlılığı ölçmek bakımından mühim...
***
Önce,
Koç Holding'e bakacak olursak... Başbakan, bu noktada çok net. Koç patronajı ve profesyonel yöneticileri Gezi Olayları'ndaki rolü ve tutumu konusunda Başbakan'ı ikna etmiş değil. Muhtemelen belli mesajlar gönderilmiş, açıklamalar yapılmış. Bu sayede bir mesafe kaydedilmiş. Lakin "
güven ilişkisi" yeterince tesis edilememiş. Küresel bağlar, Pensilvanya ile yakınlaşma denemeleri, kronik muhalif odaklarla ilişkiler. Koç Grubu'nun bu 3 eksendeki dünü ve bugünü şimdilik parantez içinde. Belli ki süreç içinde
Ali Koç da aile adına inisiyatif almış. Netice olarak Başbakan uzatılan eli geri çevirmemiş. 600 milyon dolarlık yatırım, doğrudan uluslararası sermaye girişi, ihracat ve istihdam boyutları da göz önünde bulundurulmuş. "
Eğer yoğunsanız Bill Ford'u size getirebiliriz veya açılışı sizin programınıza göre yapabiliriz" önerileri de etkili olmuş. Başbakan da "
Ülkemin çıkarı her şeyin üstündedir" diyerek, Kocaeli'ndeki hafif ticari otomobil fabrikası açılış davetini kabul etmiş. Zaten bu kararını da "
Ülkemde yatırım yapacak bir gruba, bir kişiye karşı kin tutacak halim yok. O benim için yanlış olur" sözleri ile açıkladı.
***
Merkez Bankası'na gelecek olursak... Durum pek iç açıcı değil. Hani, Başbakan'ın fikrini çok açık belli ettiği durumlar vardır ya onun bir benzeriyle karşılaştık. "
Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ayrı şey, benim Başbakan olarak düşüncelerimi paylaşmam ayrı şey" dedi. Kanaatlerini paylaşmasının Merkez Bankası'nın bağımsızlığına gölge düşürdüğü iddialarına tepki gösterdi. Yüksek faiz politikasının hatalı olduğunda ısrar etti. Ve rahatsızlığını dile getirdi.
***
Benim "
kişisel bilgi ve tespitlerim" ışığında devam etmek gerekirse... Meselenin kökü, Merkez Bankası'nın faiz artırım kararına ve Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan'ın pozisyonuna kadar uzanıyor. Duyumlarıma göre, Merkez Bankası faiz silahını çektiği sırada, en fazla 3 puana kadar artırım senaryosu üzerinde çalışmış. 5 puanlık faiz şoku hükümet kanadında soğuk duş etkisi yaratmış. Babacan'ın, ekonomide ısınma, cari açık, politik risk, küresel belirsizlik vb. gerekçelerle faizlerin artırılmasının gerekli olduğunu izaha çabalaması da dikkate değer bir diğer husus. Hele hele Para Politikası Kurulu'nda, faiz ayarlamasına itiraz eden üyeler de hesaba katılırsa, şapkayı önümüze alıp düşünmemiz gerekiyor.
Peki ne olabilir? Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu toplantı tutanaklarını açıklamakla işe başlayabilir. Babacan da politika kararları ve yasal çerçevesi üzerine yeni bir yaklaşım geliştirmeyi düşünebilir!