Acının siyaseti olmaz!
"O çocuğun orada ne işi vardı?" diyeni de...
"Seçim öncesi bu ölümü fırsata çevirelim" hesabı güdenleri de reddetmemiz lazım!
Ölen bir çocuk!
Suriye'de, Mısır'da veya İstanbul'da...
Ne fark eder?
"Ama" demek, sadece mazeret üretir.
Kıyas yoluyla yorum getirmek sadece keskinliği derinleştirir.
Gerçekleri değiştirmez!
***
Acının ortak paydası "
insanlıktır!"
Hepimizin vicdanıdır.
Bir taraf sadece bu ülkenin dağlarında, bir başka taraf Suriye'de, öteki taraf Okmeydanı'nda yitip giden taze hayatlar için saf tuttukça...
Acıları; kendi inancına, mezhebine, görüşüne göre tasnif ettikçe...
Bu zihni bölünme bizi istenen yere götürmez!
***
Berkin Elvan için göğsünde yürek taşıyan herkes üzüldü. İçi sızladı.
Bir çocuk kolay yetişmiyor.
Ne geceniz kalıyor ne de gündüzünüz.
Varınızı, yoğunuzu onlara vakfediyorsunuz. Üzerine titriyorsunuz.
Yeri geliyor, canınızdan can vermek istiyorsunuz.
***
Peki, "
Belli tespitleri yapıyorsunuz da son analizde ne diyorsunuz?"
Asıl soru bu...
Orada, ana rol devlete düşüyor.
Devletin hâlâ asık yüzü karşımıza çıkıyor.
Sert, müdahaleci...
Kuşkusuz, provokatörler sahne aldı mı, toplumsal huzuru bozdu mu, ortak yaşam alanlarını işgal etti mi, devletin asayişi sağlama görevi devreye girer.
Mesele... O aşamaya gelmeden öncesinde gizli. Yani devletin müşfik taraflarında.
Özellikle "
görünmez el" gücünde.
Kamuoyuna yönelik mesajınız köşeli olabilir.
Lâkin, perde gerisinde kamu diplomasisi farklı işler.
***
Diyelim ki siyaseten karşı karşıya geldiniz.
Sokağa dökülen grupların istismar edildiğini de biliyorsunuz.
Tabii ki tedbirinizi alırsınız. Bu gereklidir ancak yeterli değildir.
Ortaya çıkan olaylarda zarar görenlerin yaralarını... Vatandaşıyla, polisiyle, esnafıyla aynı anda sarabilirsiniz.
Örneğin, Berkin hastanede yatarken...
İl Sağlık Müdürü, düzenli olarak ziyaret etseydi; Sağlık Bakanı denetim yapmak için hastaneye giderek ailenin halini hatırını sorsaydı; Belediye Başkanı, varsa ihtiyaçlarını karşılasaydı... Ve failler yakalansaydı.
Ölü beden üzerinden politika geliştirmek isteyenlere gün doğmaz, her şeye rağmen sağduyu hâkim olurdu.
***
Henüz geç değil. En geç 31 Mart'tan itibaren, yeni bir dönemin kapısını aralamak mümkün.
Reçetesi de belli. "
Evrensel değerlere sahip çıkma. Hukukun üstünlüğünü gözetme. İnsan haklarını yüceltme."
Ve... Her türlü inanca, ideolojiye, etnik ve mezhebi bağlılığa, insanların doğuştan getirdiği özelliklere en geniş yaşama ve ifade özgürlüğü teminatı...
Ve son söz... Kimse, sokakların karanlığından medet ummasın.
Türkiye, neredeyse 2-3 yılda seçimin yapıldığı, milletin tercihinin sandığa yansıdığı bir ülke.
Kim, neden, ne kadar memnunsa sandıkta belli eder...
Kim, neden, ne kadar memnuniyetsizse sandıkta mesajını verir!