2003 Nisan'ıydı. Ankara'da küçük kıyamet kopuyordu. Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün imzasını taşıyan o genelge çok tartışılıyordu. Gül, yurtdışındaki okulların büyükelçiler tarafından sahiplenilmesini, buralara gidecek bakan ve milletvekillerine refakat edilmesini istemişti. AK Parti iktidarı henüz 5'inci ayındaydı. Devlette önyargı hâkimdi. Tayyip Erdoğan yeni Başbakan olmuş, Gül ise Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturmuştu. Gül, ağır baskı altında kalmıştı. "Bu tür genelgeler ilk değildir. Devletimiz ile yurtdışındaki vatandaşlarımızın bağlarının kuvvetlenmesine dönük çalışmalardır" açıklamasını yapıyordu. Hakikaten çok sıcak günlerdi. O genelgenin arkasında duruldu. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, resmi ve sivil heyetler gittikleri ülkelerde mutlaka okulları ziyaret ettiler. "Cemaat Okulu" algısı yerini hızla "Türk Okulları" markasına bıraktı. İmaj değişti. Üst düzey teminatlar sağlandı, varsa dışarıdaki problemler çözüldü.
***
Peki, şimdi durum ne? Yani... "
Abdullah Gül'ün dış temsilciliklere gönderdiği genelge geçerli mi?" Bu soruya en net yanıtı verecek kişi, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu... Davutoğlu, önceki gece İtalya'dan dönerken uçaktaki sohbetimizde dedi ki...
"
Cemaat olduğu için değil, yurtdışında Türkiye'nin tanıtımına, itibarına katkı yapan herkese yardım ettik. Türkiye son dönemde olağanüstü bir insani yardım kapasitesi kazandı. Bunlar arasında ayrım gözetmedik. İHH ne ise Kimse Yok mu Derneği de o. Düşüncesi, ait olduğu grup bizi ilgilendirmez. İnsani yardım odaklı, sosyal yardım odaklı faaliyetlere hep destek olduk. Okulların açılışında karşılaşılan problemleri, Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız en üst düzeyde dile getirdi, devreye girdiler. O sınır içinde kalsalardı hiçbir ayrım olmazdı!"
***
Gelinen noktada, "
Dışişleri'nin yurtdışındaki okullarla ilgili tutumu ne olacak?" diye sorulduğunda Davutoğlu, dikkatli bir dil kullandı: "
Vatandaşlar arasında ayrım gözetilmez. Vatandaşlık işlemleri bağlamında Dışişleri herkese eşit davranır. Hiç kimseye aidiyeti, siyasi görüşü nedeniyle ayrımcılık yapılmaz. Bu, vatandaşlarımıza devlet olarak taahhüdümüzdür. Ancak kolektif faaliyetlerin her zaman değerlendirmesi yapılır!"
***
Ve nihayet, "
Dış temsilciliklere yeni bir genelge gönderilmesi söz konusu mu?" Davutoğlu, ince ayarı diplomatların ferasetine emanet etmiş gibi konuştu...
"
Bu tür konularda Dışişleri Bakanlığı tecrübelidir. Neyin teşvik edilmesi gerektiğini, ne tür bir tavrın hiçbir zaman mazur görülmeyeceğini, neyin normal standartlar içinde kaldığını ayırt edebilecek yerleşmiş bir teamül bizde var!"
***
Anlaşılan o ki... Dışişleri Bakanı, iyi niyetli taban ile ulusal güvenlik sorunu üreten tavandaki yapı arasına kalın bir çizgi çekmiş. Buradan çıkan sonuç şu:
Meşru sınırlar içindeki Türk diyasporasının "
himaye edileceğine" kuşku yok. Lâkin küresel çıkarların uzantısı haline gelmiş gruplarla araya mesafe konulacak.
Sözü gelmişken... Yurtdışındaki okullara sadece dün değil, 28 Şubat'ın o yakıcı ortamında da gitmiş, özverili öğretmenleriyle tanışmış, gönüllülerini görmüş birisi olarak, bugün üzülüyorum. Bu emekleri kimlerin, ne uğruna heba etmeyi göze aldığını samimi insanlar iyi bilmeli! Cemaat elitini, bu yönüyle özeleştiriye davet etmeli!