Önceki gece telefonuma kısa bir mesaj düştü: "Abi, sizi de dinlemişler!" İlk tepkim, "Sürpriz değil!" oldu.
Aslında son derece rahatsız edici idi. "Efsane" gerçekleştiği için şaşırtıcı bulunmayan ama hedefi haline geldiğinizde irrite edici bir tabloydu bu.
"Her fani bir gün ölümü tadacak" misali herkes, her an, her vesile ile yasa dışı dinlemenin, hukuk kılıfı giydirilmiş kirli senaryonun parçası olabilir.
Yani... Bugün, heyecanla gazeteleri okuyan, başkalarının hikâyelerini dinleyenler, birkaç saat içinde mahremiyetlerinin teşhir edildiğini görüp, şok geçirebilirler.
***
Geçtiğimiz yıl TBMM Yasadışı Dinlemeleri Araştırma Komisyonu'na, Grubumuz adına davet edilmiştim. Orada da sorulmuştu. Ben dahil tüm katılımcılar, "
Dinlenmediğimizden emin değiliz" demiştik. Kendimize güvenimiz tam. Ama şebekelerin ağına düşürülmüşseniz, sizin üzerinizden başka büyük hedeflere ulaşılmak isteniyorsa, anayasa ile teminat altına alınmış özel hayatınızın gizliliği ihlal ediliyorsa hakikaten sarsılıyorsunuz.
***
Peşinen söyleyeyim. Beni bilenler, iyi bilir.
Yeterince bilmeyenler, tanımayanlar için tek cümlede özetleyeyim: "
Hayatım boyunca hukuka ve ahlaka aykırı hiçbir iş ve işlem içinde olmadım!"
Evet, pek çok karar verdim. Bu kararlara üzülenler de çıktı, sevinenler de.
Pek çok haber yaptım. Beğenmeyenlerin tepkileriyle karşılaştım, beğenenlerin takdiri ile.
Pek çok meşru ve açık kaynakla görüştüm.
Yergiyi de yaşadım, övgüyü de.
Son kertede... "
Allah'a bin şükür, veremeyecek hesabım yok!"
Ama şimdi "
hesap sorma zamanı!" Zira Türkiye'yi "
dinleme paranoyasına" sokan paralel yapının robot resmi çizilmiştir. Eşkal artık bellidir. Koruma altında olduğunu zanneden, vehmettiği yapay güçle şantaj dosyaları oluşturan bu skandal dinleme olayının failleri bulunup, hukuk önünde hepimizle yüzleşmeli, çeteler bedelini ödemelidir.
***
20 yılı aşkın süredir SABAH Gazetesi'ndeyim. Muhabirlikten başlayarak, Ankara Temsilciliği'ne kadar her kademesinde çalıştım. Çok farklı dönemlerinde bulundum. Onlarca tarihi olaya tanıklık ettim. Yönetici olduğum günden beri hem SABAH hem de ben hep hedef tahtasına konulduk.
Pusu geleneğinden gelen sinsi çevrelerin saldırılarına maruz kaldım.
Neredeyse hiçbirine yanıt vermedim.
Sadece işimi yaptım. Doğru bildiğimi, inandıklarımı yazdım.
SABAH, iç dinamikleri yeterince bilinmediği için, önyargıların, ideolojik takıntıların taarruzu altında kaldıkça, ben de kendi ölçeğimde faturasını ödedim. Bir gün bile yakınmadım.
Bu görevin önemini iyi bilen, bu makamı formatlamayı amaç edinen, buraları ele geçirmeye uğraşan odakların psikolojik saldırılarını göğüsledim. Koltuğa yapışmadım. Konjonktüre takılmadım. Empati yapmayı, karşımdakileri anlamayı denedim. Çalıştığım Büro'da farklılıkları zenginlik kabul ettim, her birinden habercilik için istifade etmeye, arkadaşlarıma evrensel ilkeler çerçevesinde yol göstermeye çabaladım.
Üzülsem de kırılsam da kurumuma, işime ve arkadaşlarıma küsmedim!
***
Son olarak şunu belirteyim: Sadece maaşı ile geçinen, gazetecilikten başka geliri olmayan bir insanım. Türkiye şartlarında iyi kazanıyorum.
Namerde muhtaç değilim. Lakin "
Dünyanın binbir türlü hali var" diyerek büyük oğlumu özel okuldan alıp devlet okuluna kaydettirdim. "
Tek atımlık barutumuzu üniversite yıllarına saklayalım" dedik.
Bugün hâlâ 1.5 yaşındaki oğlum için 4 numara bebek bezini daha uygun fiyatla alacağım marketi dolaşırım. Bundan da gurur duyarım.
Aileme sadakatle bağlıyım.
Özetle... Yanlış, bana teğet bile geçmedi.
Alengirli işlere girmedim. Bilerek hata yapmadım.
Bilmeden yaptıklarım için de Allah'a sığınırım.