Bu tarz ters hamleler bekleniyordu beklenmesine... Ama ne zaman ve hangi yöntemle olacağı belirsizdi. Sonunda olan oldu. Şimdi meselenin iki yönü var:
1- İmralı görüşmelerini kimin sızdırdığı ve hangi amaçlara hizmet ettiği?
2- Çözüm sürecinin ilerlemesi için yeniden nasıl pozitif dalga yaratılacağı?
Hemen belirteyim, basına yansıyan tutanaklar üzerinde ciddi bir teknik inceleme tamamlandı. Bilinen husus şu:
"İkinci BDP heyeti bazı notlar aldı. Sonra bu notlar temize çekildi. Ve o doküman bazı bölümleri çıkarılıp, bir iki noktada da ilaveler yapılarak kamuoyuna yansıtıldı!"
Tabii burada, İmralı'ya giden ilk heyetle ikinci arasındaki farka da dikkat etmek gerek. Zira Öcalan'ın, Ahmet Türk- Ayla Akat ikilisine yaptığı yorumlarla Sırrı Süreyya Önder-Altan Tan-Pervin Buldan üçlüsüne söyledikleri arasında özünde büyük değişiklikler söz konusu değil. Birinci heyetten sızmayan notların, ikinci heyetten sonra sızması ilginç bir nokta. İşte bu nedenle BDP'deki birileri şu an olağan şüpheli konumunda. Çözüm sürecinin bundan sonraki aşamasında İmralı'ya gidecek heyetin bileşimi gözden geçirilecek. BDP'nin olup olmayacağına ilişkin karar henüz olgunlaşmadı. Olgunlaşan değerlendirme ise şöyle:
1- BDP bu işin ciddiyetini kavrayamadı! 2- BDP içinde Kandil'e yaslanan grup, 2014'teki seçimlere silahların gölgesinde giderek gücünü korumaya çalışıyor. 3- Öcalan'ın kaleme aldığı üç mektuptaki ifadeler, örgütün beklentisinin altında kalıyor. Bu yüzden çıtayı yukarıya çekmeye dönük toplum mühendisliğine girişiliyor.
Tabii mektup demişken... Belki karşı atak da gelebilir. Tutanak diye paylaşılan fikirlerin yarattığı toplumsal travma, mektuptaki gerçek ifadelerle dengelenebilir. "Savaş da barış da gelişmiş beyin ister. Sizlerde onu göremiyorum" diyen Öcalan portresi BDP ve Kandil için kolay hazmedilebilir olmasa da duygusal tatmin adına metinlerin ortalığa saçılmasının sonuçları iyi hesap edilmelidir!
***
BDP'li vekillere ait olduğu anlaşılan tutanak şu veya bu ölçüde kitlelere ulaştı. Seçilmiş paragraflarda ince planlamanın şu izleri görüldü:
Kişisel olarak Başbakanın, kurumsal olarak AK Parti'nin imajını zedeleme niyeti. Terör örgütünün doğu ve güneydoğudaki tek siyasi rakibini zayıflatma çabası. Homojen Kürt bölgesi oluşturma hayalini canlı tutma hevesi.
Yeni Anayasa çalışmalarını dinamitleme. Çağdaş toplum sözleşmesini rafa kaldırma. Sade vatandaşın zihninde kuşku bulutları oluşturma.
CHP ve MHP'yi paralel devlet olarak gösterme. Muhalefetin iradesini ipotek altına alma.
Bölgede gönül köprüsü kurarak var olan sivil oluşumları sindirme. Bilhassa "hizmet hareketinin" insani, milli ve dini değerlerle tesis ettiği bağları koparma.
4- Arap Baharı benzeri Kürt Baharı projesi çökünce, bu kez "Halk Savaşı başlayabilir" korkusu salma. Bu yolla silahlı tabana mesaj gönderme. Çözüm sürecini "taviz koparma" müzakeresi gibi sunma.
5- İmralı'nın üst perdeden konuştuğu ve etnik temelde kazanımlar elde ettiği izlenimi verme. Kürt sorununun karşısında "Türk sorunu" üretme...
Sözün özü...
Terörle iç içe geçen problemler dizisinin çözülmesini istemeyenler belki azınlıkta ama sonuç alma kapasiteleri her mahfilde hâlâ çoğunlukta!