Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Cenevre'de idik. Ana gündem maddemiz "Suriye" oldu. Davutoğlu'nun
"Komşularla sıfır sorun" politikası ve bugün geldiğimiz aşamayı da konuştuk.
Ben, ekonomi ile dış politikanın kesiştiği alanla ilgili bir değerlememi paylaştım.
Dedim ki "10 bin dolar kişi başına milli geliri olan bir ülkenin 30 bin dolar geliri olan ülkeler ayarında diplomasi yürütme iddiası kırılganlıklara açıktır!" Yani... Rekortmen halterciler bile yeri geldiğinde ağırlığın altında ezilmemek için halteri elinden bırakmak zorunda kalabilir.
Aynı anda tüm çevre ülkelerle ilişkileri iyileştirmeyi, tarihten gelen stok sorunları çözmeyi ve bölgesel inisiyatif almayı amaçlayan yeni dış politikanın biraz soluklanmaya ihtiyacı olabilir.
***
Tabii bu sıralar Davutoğlu'na bir dokun bin ah işit. Esasen eleştirileri dikkatle izlediği anlaşılıyor. Nitekim kendince
"yıkıcı yorumları" haksız bulduğunu hissettirdikten sonra dedi ki...
"Bunu yazabilirsin. Senin analizin iyi niyetli. Bakış açınla ilgili olarak şunu söylüyorum. 10 bin dolar milli geliri olan Türkiye'nin, 30 bin dolar milli geliri olan ülkeler kadar dış politikada söz sahibi olması zafiyet değil başarıdır!"
Ben, halteri bırakma benzetmesini tekrarlayacak oldum. Davutoğlu
"Hiçbir yeri bırakmıyoruz. 30 bin dolarlık geliri olan ülkelerin çoğundan daha iyi politika üretiyoruz" tezinde ısrar etti.
***
Kuşkusuz ekonomideki istikrar dış politikayı, dış politikadaki vizyon da ekonomiyi doğrudan etkiliyor. Bu sinerji sayesinde Türkiye'nin hem ticareti artıyor hem de bölgesel etkinlik katsayısı. ABD'den yayılan finansal krize, AB'nin euro ve bankacılık krizinin eklendiği büyük belirsizlik ortamında Türkiye'nin ihracatının hâlâ artıyor olması,
"başarı hikâyesidir." Bu performans; iş dünyası duyarlı Cumhurbaşkanı, karizmatik Başbakan, stratejik Dışişleri Bakanı ve çalışkan Ekonomi Bakanı profili ile yakından ilgilidir. Ancak...
Dış politikada
"dönemsel sorunlardan mı?" söz ediyoruz yoksa
"temel politika değişikliğinden sonra kırılma mı yaşıyoruz?" Bu soruların yanıtı görünür gelecekte reel politik gelişmelere göre verilecek. Ve o anda Davutoğlu ile kamuoyunun hesaplaşmasında kim haklı, kim haksız belli olacak!