28 Şubat, 5 kritik müdahalesiyle muhafazakâr tabanda kırılma yaratmıştı.
1- Zorunlu eğitimin kesintisiz 8 yıla çıkarılarak imam hatiplerin orta kısmının kapatılması.
2- Kur'an kursuna gitmek için ilköğretimi bitirme şartı aranması.
3- Yüksek öğretime geçişte katsayı engeli konulması.
4- Türbanlı öğrencilere üniversite yolunun kapatılması.
5- Kurban derilerinin THK'ye verilmesi...
Bu travmatik sorunların hepsi, 15. yılın sonunda çözüldü.
***
Oysa 1997'nin şartlarında siyaset mühendisliğine soyunanlar, toplumun dokusuna uymayan zorlamalarla rejimin geleceğini teminat altına alacaklarını sanmışlardı. Ama bünye, devletçi ve tek tipçi programın dayatmalarına ilk günden direnç gösterdi. Hatta bu sayede, "
modern muhafazakârlık" kavramı da gelişti. Anadolu'da var olan kimliğin, Ankara'da dönüşüme uğrama süreci son buldu.
Tabii eşanlı olarak "
samimi kaygılı" kesimlerin varlığı da keşfedildi. Ve maalesef geleneksel statükocu ekip, bu kitleleri kullanıp "
kaygı pompalama" inadından vazgeçmedi.
***
4+4+4 kesintili eğitim sistemi, Meclis zemininde bile içeriği yeterince tartışılmadan, milli eğitimin imkânları konuşulmadan, ideolojik takıntılar içinde uygulamaya girmek üzere. Şimdi temel soru şu: "
Din eğitimi ile ilgili talepleri yeniden yapılandırılması gereken Diyanet şemsiyesi altında karşılamak mümkün olabilir mi?"
Evet, yeni yasayla imam hatip ortaokulları da kolejlerin orta kısmı da açılacak. Orta kademeden itibaren aralarında Kur'anı Kerim de bulunan seçmeli ders seçenekleri sunulacak.
Acaba, imam hatip ortaokullarının açılması yeterli olmaz mıydı? Öyle ya... 9-13 yaş grubu çocuklar seçmeli derslere ne kadar uyum sağlayacak? Kur'an dersi verecek öğretmen açığı nasıl giderilecek?
Henüz seçme ayırdına varamayacak yaştaki çocuklar, aile temelli bölünme yüzünden okulda ayrışmayacak mı? Bir sınıfta Kur'an öğrenmek isteyen öğrenciler hatırı sayılır çoğunluğa eriştiğinde, aile tasarrufu ile bu dersi almayan öğrenci "
dışlanmışlık" duygusuna kapılmayacak mı? Veya büyükşehirlerdeki bir okulda Kur'an dersini seçen öğrenciler azınlıkta kalırsa yalnızlaşmayacak mı?
Kur'an ve Hz. Peygamber'i, siyasi taktik manevralar nedeniyle kanuna yazmak yerine imam hatip ortaokullarının açılmasını sağlayıp, diğer seçimlik dersleri lise aşamasına bırakmak daha doğru değil miydi?
Bu sorular için geç kalındığı söylenebilir. Oysa dün TBMM'deki hava, kabinedeki isimlerdeki vurgu, görünür gelecekte köklü adımlar atılabileceğine işaret ediyordu...
Örneğin, Diyanet İşleri Başkanlığı bazında yapılabilecekler belki daha fazla konuşulacak. Özerk, farklı din ve inanışlara göre yapılandırılmış, din ve vicdan özgürlüğü kapsamındaki tüm beklentileri karşılayabilen bir Diyanet. "
Devletin dini" algısını bertaraf eden bir Diyanet... Gayrimüslimlerin sorunlarına da duyarlı, Alevi vatandaşların isteklerini de gözeten, hafızlık eğitimi ihtiyacına da cevap verebilen bir Diyanet.
***
Eğitimi esnekleştirmek, çocukların yeteneklerini erken yaşta keşfetmek, ilgisine göre mesleğe yönlendirmek, din bilgilerini takviye etmek... Bunlara kimsenin itirazı yok... İşte bu yüzden, güncel tartışmalar ve dile getirilen endişeler, risk olmaktan çıkarılıp, fırsata çevrilebilir...
Oldukça hızlı biçimde gündeme giren 4+4+4 yasası, hiç olmazsa ikincil mevzuat bazında toplumda geniş kabul görecek temele oturtulabilir. Şimdi Milli Eğitim Bakanlığı'na düşen görev, Talim Terbiye Kurulu düzenlemeleri başta olmak üzere velileri doğrudan ilgilendiren konularda şeffaf davranıp, tereddütleri gidermek olmalı. Zira "
Ameller, niyete göre şekillenir!"