Belki de olması gereken Jandarma Genel Komutanlığı'ndaki devir teslim töreni idi. Kamuoyu önünde gösteriden uzak, iki komutan arasında tamamlanan ve internet sitesinden duyurulan şekli. Tek istisnası, Genelkurmay Başkanlığı'ndaki devir-teslim olabilir. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yeni komutanın "güvenlik, terör, AB normlarına uyum vb" konulardaki perspektifini görmek adına...
Geçtiğimiz hafta Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda gerçekleşen görev değişimleri, düne dair tespitlerin yanısıra yarına dair mesajlarla dolu idi.
Önce, 26. Genelkurmay Başkanı (E.) Org. İlker Başbuğ'dan başlayacak olursak...
Başbuğ, Ağustos 2008'de görkemli giriş yaptığı karargâhtan, yıpranmış şekilde ayrıldı. İlk kez karşılaşılan "asimetrik harekâtı" savuşturmaya çalışırken kendi iç cephesindeki zafiyeti gidermekte zorlandı. Başlangıçta silah arkadaşlığı ile açıkladığı dayanışma duruşunu, askeri cenahtan yükselen "cemaat ve siyaset bize operasyon yapıyor" iddiasıyla kemikleştirdi. İki ateş arasında kalan ve ne camiasını ne de sivil otoriteyi tam olarak ikna edemeyen Başbuğ'dan geriye, YAŞ sürecini ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi çalışmalarını ima eden hayal kırıklığı ile yüklü şu cümleler kaldı:
"Sivil-asker ilişkilerinde sivil liderler güce ve otoriteye sahiptir. Sivil otoritenin askeri konulara müdahalesinde katı prensiplerden ziyade sağduyulu davranışlar öne çıkmalıdır. Çağdaş toplumlarda askerler sivil otoriteye profesyonel tavsiyelerini yaparken şu anlayışa sahiptir: 'Tavsiye ve teklifleri dinlenecek ve değer verilecektir!"
***
27. Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner'e gelince...
Koşaner'in, Org. Başbuğ'a kıyasla TSK'yı fazlaca vitrine çıkarmayacağını, askeri diplomasiyi meşru sivil alanda yoğunlaştıracağını öngörebiliriz. Lakin Org. Koşaner de TSK'nın asimetrik psikolojik harekâtla karşı karşıya olduğunu düşündüğü için sadece bu noktayla sınırlı medyatik bilgilendirme trafiğine gireceğini varsayabiliriz.
Koşaner'in kodları, TSK'nın sistemdeki rolü bakımından radikal dönüşümlere değil, zamana yayılan, kontrollü değişime işaret ediyor. Yani bir tür geçiş dönemine...
TSK'yı derinden sarsan Ergenekon ve Balyoz gibi simge davaların seyri açısından yeni Genelkurmay Başkanı'ndan ihtiyatlı tavır bekleyebiliriz. Org. Koşaner, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine aykırı davranışları olan personelin TSK'da barındırılmayacağına ilişkin güvence verirken üç ön şart ileri sürmeyi ihmal etmedi:
1- Askeri personel için
"Dayanaksız iddialara göre değil eylemler doğrulandığı takdirde işlem yapılacak" vurgusunda, halen süren soruşturma ve kovuşturmalara dönük kuşkuların ip uçları vardı.
2- "Laik devlete, Cumhuriyetin kazanımlarına, Atatürk ilke ve devrimlerine ayak uyduramayan personeli" de askeri bünyede tutmayacağını belirterek siyasetçilere, ihraç kriterleriyle ilgili örtülü hatırlatmada bulundu.
3- Askerlik mesleğinin kendine has özelliklerini gerekçe göstererek adli yargının, askeri adli makamlarla işbirliği içinde olması halinde kamu vicdanını tatmin eden sonuçlara ulaşılacağını söyleyerek yeni bir modelite istedi.
***
Org. Koşaner'in, çözüm geliştirmesi beklenen husus ise
"Askerin bilgi toplama faaliyetleri" olacak.
"Genelkurmay Başkanı'nın görevi gereği her konuda bilgi sahibi olmaya, her kesimden bilgi almaya ihtiyacı var" ifadesi gerekli kabul edilse bile yeterli değil. Zira, her karargâh kendi seviyesinde bilgiyi toplayacaksa, bu faaliyetlerin sivil alanda icrası alternatif siyaset üretme olmayacak mı?
***
Ve nihayet terör konusu... Terörün siyasallaştığı, taleplerin demokratik özerklik adı altında bölünme aşamasına getirilerek toplumun sinir uçları ile oynandığı bir ortamda, askerin pozisyonu net:
"Terör sorunu ancak ulus devlet ve üniter devlet yapısı içinde çözülebilir!"
Bu yaklaşım, açılımın başladığı Ağustos 2009'da, Zafer Haftası vesilesinin arasına sıkıştırılan mesajla neredeyse örtüşüyor. Açılımın doğal hatlarını çizen bu ifadelerin ise ilave demokratik gayretle desteklenmesi gerekiyor.