Piyasada bir "görünmez el" vardır. O el, ekonomik yaşamın doğal düzenini sağladığı düşünülen güçtür. Demokrasilerde de "görünmez el"in varlığı yazılı olmayan kuraldır. O el, "kamuoyu vicdanıdır!" Vicdan terazisi iyi çalışmazsa, durumdan vazife çıkaran "karanlık el teorisi" gerçeğe dönüşür. Ki Türkiye bunu yaşamıştır.
AK Parti'nin hazırladığı anayasa değişiklik paketi üzerindeki tartışmalar giderek "serbest güreş" kimliğinden uzaklaşmakta "grekoromen" niteliğe bürünmektedir. Serbest programda, hemen herkes "Anayasa tepeden tırnağa değişmeli" demekte, grekoromen bölümde "ama", "ancak" türünden ön şart ifadeleri ile meselenin özü unutulmaktadır.
Çarpıcı husus, sivil toplum kuruluşlarının anayasa konusunda meclisteki partilere göre daha hazırlıklı olmasıdır. Şu an ön plana çıkan iki husus ise "Anayasa değişikliğinden ziyade yeni anayasa" ihtiyacı ve "Anayasa'nın olabildiğince geniş tabanlı uzlaşmayla elden geçirilmesi" gereğidir.
Kuşkusuz, anayasanın nasıl değiştirileceği yine anayasanın içinde yazılıdır. Anayasal yollar izlendikçe, meşru yöntemden ve ortaya çıkaracağı sonuçtan kimsenin yakınmaya hakkı yoktur. Lakin demokrasi "uzlaşma için tüm yollar denendikten sonra millete başvurmayı" da içermektedir. Maalesef Meclis zemininde ortak payda bulma ihtimali zayıftır. Sivil toplum ve kanaat önderleri ise "işin aceleye getirildiği" kanaati ile vicdan terazisinden mesaj iletmektedir.
Anayasa paketinin en önemli bölümü "yargı reformu"na odaklıdır. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." Bu cümle, her şeyin başı olmakla birlikte sonu değildir. Zira "Millet egemenliği yetkili organlar eliyle kullanır." Bu yüzden, erkler arası denge hayati önemdedir. Halihazırda, "Sürekli hata yapan, gizli ajandası bulunan, rejimi dönüştürmeye çalışan" bir hükümet bulunduğunu öne süren ve buna göre "rejim bekçiliği yapan", "yorum yoluyla yetkisini genişletip siyasi alana uzanan" kurumlar söz konusudur. Yargı kurumları da bu tespitten bağımsız değildir. Öte yandan yargının kararları, siyasilerin işine gelmese de hüküm ve sonuç doğurmaktadır. Bu yönüyle, "hükümetin tüm icraatını engelleyen, önyargılı, ideolojik yargı" eleştirisi de yer yer abartılıdır.