Gelecek tasarımının, geçmişin ipoteğinde kalması ne yazık!
Aylardır, iktidar partisi aktörlerinin "hesapsız söylemleri" ile muhalefetin "istemezük korosu"nun eserlerini dinlediğimiz için anayasa değişikliği "toplum sözleşmesi" kimliği kazanamadı. CHP ile kan uyuşmazlığı baştan beri vardı ama AB sürecinde "makul destek" bulunabilmişti. MHP ise anayasanın 10. ve 42. maddelerinin (meşhur türban düzenlemesi) değiştirilmesine katkı sağlarken beraberinde verilen sözlerin (YÖK Yasası Ek 17. madde) tutulmamasına içerlemişti. Kürt açılımı olarak lanse edilen demokratikleşme adımlarındaki yol ayrımı ise işin tuzu biberi oldu.
Bir sürpriz olmazsa AK Parti, anayasal mimariyi yenilerken yalnız kalacak. Ve doğru bildiği yolda yalnız kalsa da ilerleyecek. Lakin 32 ay önce seçmenden yüzde 47 oyla ikinci kez tek başına hükümet kurma yetkisi alan AK Parti, o dönem uğradığı açık haksızlık şartlarını, bugün bulamayabilir. Anayasa konusunda TBMM'de uzlaşma tesis edilemez ve yeniden millete başvurulursa araya, ilgili ilgisiz siyasi ve ekonomik tepki unsurları girebilir.
Yüksek yargı manevrası ile anayasa paketinin referanduma sunulmasının ötelenmesi de ihtimal dahilindedir. Bu durumda en geç genel seçimlerde halkın önüne iki sandık birden konulabilir. Her hal ve şartta AK Parti, hedeflediği kadar olmasa da sivil anayasa arayışına sandıktan karşılık bulacaktır. Zaten bu saatten sonra geri dönüş şansı da kalmamıştır. "Reformculuğu"nu kaybettiği anda AK Parti erime sürecine gireceğinin farkındadır. Bu yüzden, "anayasa ısrarı AK Parti için inat olmaktan öte, kaderdir." Ancak, ağırlıklı olarak kapatma davası riskini bertaraf etmeyi öngören, idari yargının hükümet icraatlarını frenlememesini isteyen, Ergenekon ve benzeri davaların sonuçsuz kalmamasını teminat altına almaya çalışan bu anayasa paketi "konjonktürel tepki"nin ürünü olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu haliyle anayasal dengelere vurulan neşter, aynı zamanda yeni değişimlerin tohumunu da ekmektedir!