Darbe planları, TSK'nın rahatsızlığı, anayasa değişikliği çalışmaları, toplumsal tansiyon senaryoları, yüksek yargının kaygıları derken Türkiye, demokratikleşme yolunda benzeri görülmemiş bir dönemden geçiyor. Olayları, "demokratik temizlik dalgası" olarak görüp, başlanan işlerin yarım bırakılmaması gerektiğini savunanlar da var, "Türkiye nereye gidiyor?" diye telaşlanıp, "Hükümet, anayasal kurumlara cephe açıyor" tezini işleyip taraftar toplamaya uğraşanlar da.
Neticede şaşmaz terazi toplumsal sağduyu olduğuna göre, reformculuğu da statükoculuğu da tartacaktır. Lakin milletin hakemliğine başvurmadan önce devreye giren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün rolünü ıskalamamak gerek. Gül'ün, siyasi parti liderleri ile yaptığı temaslardan dışa yansıyan -mealen şu içerikteki- mesajı, sürecin ileriki aşamalarını anlamaya yardımcı olabilir:
"TSK'nın kurumsal kimliğine sahip çıkmalıyız. Ama darbe teşebbüsünde bulunanların ayıklanmasına fırsat yaratmalıyız!" Çankaya da rutin dışına çıkanların yargıda hesap vermesi gerektiğini en üst düzeyde ilettiğine göre o veya bu kapsamda da olsa anayasa değişikliği inkıtaya uğramayacak demektir!