Her değişim sancılıdır. Değişime direnç de sürpriz değildir. Türkiye, demokratik standartlarını yükseltecekse "rejim" adına kurulan barajların yıkılması, yeni mimaride uzlaşması kaçınılmazdır.
Seçim barajı da, yargı barajı da askeri baraj da asli sınırlarına çekilmek zorundadır. Ve doludizgin giden iktidar partisi "fırsatmaliyet analizi" ile karşı karşıyadır. Eğer reformcu kimliğini yitirirse seçmen nezdindeki değeri düşecektir. Reform peşinde koşarken ülkenin idari ve adli tüm unsurlarını karşısına alırsa, bu kez yükselen tansiyondan siyasi hasarlı hale gelecektir. Bu yüzden Ankara'da hız kazanan temas trafiği, çok önemlidir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın, "Bu iş mahkemede bitmesin" mesajı da dikkate değerdir, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün parlamentoda grubu bulunan partilerin liderlerini daveti de...
Ancak iyi niyetine rağmen Cumhurbaşkanı'nın iki kritik konudaki çabası sonuç vermemiştir. Anayasa'nın 10 ve 42. maddelerindeki değişiklik sırasında ve askere sivil yargı yolunu açan düzenleme sonrasında, Gül'ün "ortak payda" bulma arayışı karşılıksız kalmıştır. Bu yüzden Meclis'in iradesini aşan yüksek mahkeme tablosu ortaya çıkmış, asker- sivil ilişkilerinde spekülasyonlar birbirini izlemiştir.
***
Başbakan Tayyip Erdoğan ve AK Parti yönetimi,
"referandum kartı"nı açarken blöf yapmamaktadır. Anayasa değişikliğine teşebbüs edilmese bile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, aba altında sopa göstermeye devam etmektedir. Gerilim katsayısının yükselmesi pahasına gidilecek referandum AK Parti için
"güven oylaması"na dönüşecektir. Bugün için oy tabanı yüzde 30'larda olan AK Parti, referandumla sağlanacak yüzde 50-60 arasındaki "evet" oyu ile yeni oy tavanı elde edebilecektir. Tabii öncesinde TBMM'de 330 oyun bulunması şarttır. Başbakan'ın, son dönemde milletvekillerine yönelik iletişim dili
"kucaklayıcı"dır. Hatta çatlak seslere tahammül derecesi de surda gedik açtırmamaya dönüktür. İktidar partisinin referandumla boyunun ölçüsünü almasını veya hırpalanmasını hedefleyen muhtelif muhalif milletvekillerinin desteği de şaşırtıcı olmayacaktır.
Referandum, AK Parti'nin oynadığı senaryoya göre neticelenirse özellikle CHP'nin iç dinamikleri derinden etkilenecektir. Yok, referandum halktan dönerse, seçim takviminin öne çekilmesi siyasetin ana konusuna dönüşecektir.
Kaldı ki referandum süresini 120 günden 60 güne indiren düzenleme, seçim hukukunun bir parçası olarak kabul edilirse evdeki hesap çarşıya uymayacaktır. Anayasa Mahkemesi'nin geçmiş dönemdeki kararları ışığında, yapılacak değişiklik ilk referandumda uygulanamayacaktır. Bu durumda elde sadece 120 günde referandum seçeneği kalacak ve 4 ay sonrasına vadelendirilen referandum belki de seçim sandığı ile birlikte seçmene sunulabilecektir.
***
Şu anda AK Parti'deki etkin çekirdek kadro,
"referandum için bir gün bile geç" fikrinde buluşmuştur. HSYK kaynaklı çatışma noktaları, Yargıtay ve Danıştay'ın yargı reformuna ikna edilememesi, iktidar partisini
"Ya referandum ya da siyasi prestij kaybı" açmazına sokmuştur.
Öte yandan, sokaktaki vatandaş Ankara'daki güç mücadelesinin arka planını tam olarak anlamaya çalışmaktadır. Görüntüde, değişime ayak direyen askeri kurumlar ve yüksek yargı vardır. Ama içeriğe girildikçe zihni karmaşa hakim olmaktadır. Aynı anda birden çok cephe açılması, "devlette çatışma" kaygısı uyandırmaktadır.
Sade vatandaşın ve iş aleminin gündemi; yükselen enflasyon, oynak kura dayalı belirsizlik, rekor seviyeyi gören işsizliktir. Bu ekmek kavgası ile demokrasi kavgası arasındaki güçlü bağın, inandırıcı bir şekilde topluma mal edilmesi sorunu vardır. Bu yüzden, demokratik kültür, demokratik olgunluk içinde tüm yolların denendiği, muhalefete, sivil topluma kulak verildiği, anayasal kurumların makul ve meşru gerekçelerinin değerlendirmeye alındığı bir sürece ihtiyaç duyulmaktadır.