Planlanan seçim takvimine 16 aydan fazla süre var ama "erken seçim" tartışması birden alevlendi. 2009, küresel krizin ağır etkilerinin yaşandığı, 2010 ise restorasyon ve büyümeye geçiş yılı olarak tanımlandığına göre, Hükümet seçimi öne alabilir mi? Veya bir başka soru bu yönde hazırlıklar var mı?
Yanıt için, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın açıklamasını referans noktası alabiliriz. Lakin seçimlerin zamanında yapılacağına ilişkin sözler veri kabul edilse bile spekülasyonların önüne geçildiğini söylemek güç. Giderek daha geniş bir çevrede, "baskın seçim" havası yayılıyor.
Buna karşın,
1- IMF ile yeni Stand By Düzenlemesi'ne ilişkin beklentilerin artması seçim ihtimalini zayıflatıyor.
2- Birbiri ardına gelen ve kesilmeyeceği anlaşılan zamlar da seçimin akıl kârı olmadığını düşündürüyor.
3- "Kent Vergisi, Gelir Vergisi, Mali Kural" reformları da sürpriz seçim hesabıyla uyuşmuyor.
Öte yandan,
1- Asgari ücretin hedef enflasyonun neredeyse iki katı oranında artırılması,
2- Emekli aylıklarında -hiç hesapta yokkenek ayarlamaya gidilmesi,
3- Referandum süresini kısaltan yasal atak başlatılması... "Her an her şey olabilir" kanaatini pekiştiriyor. Yani sinyaller karmaşık geliyor.
***
Öncelikle vurgulamamız gereken husus, Hükümet'in
"bilinçli erken seçim manevrası" na girmediği yönünde.
"2010'daki nisbi büyüme, olası IMF destekli programın piyasalarda yaratacağı moral, kredi notu artışı, demokratik açılımı halka mal etme çabası birlikte ele alındığında, bu yılın seçimsiz tamamlanması ihtimali daha yüksek görünüyor." Hatta buna IMF kaynağıyla, ekonomiye doping senaryosu da eşlik ediyor. IMF'den alınacak borç, Merkez Bankası döviz stokuna eklenecek. Karşılığında TL alınacak. Hazine, iç borçları bu yolla ödeyip, piyasadan daha az borçlanacak. Faizler düşecek. Bankalar, ellerindeki nakit varlığı Hazine'ye satamayacağı için KOBİ'lere, bireysel müşterilere yönelecek. İşletme, yatırım ve tüketim kredileri artacak. Ekonomi, beklenenden çok büyüyecek. Toplumun en düşük gelirli kesimlerine yönelik takviye zam ise piyasadaki cansız talebe biraz katkı verecek ama enflasyonist sonuç doğurmayacak.
***
İyimser senaryo böyle...
Ama evdeki hesabın çarşıya uymaması da söz konusu.
Örneğin,
- KOBİ kredilerinin takibe intikal oranı rekor seviyeye ulaştı bile.
- Kredi kartları ise yeniden bataklığa dönüşmek üzere.
Bir başka ifade ile küçük ve orta ölçekli işletmeler ve bireysel müşteriler kredi itibarı dibe inmişken yeniden fon bulamayabilir.
Kaldı ki...
- IMF kaynağı geldiğinde, kur baskılanabilir, -kim ne derse desin- ihracatçının rekabet gücü eriyebilir. İçeride maliyetler artarken, dışarıda kur avantajını kaybeden firmaların üretim takati düşebilir.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in başarı hanesine yazılan Varlık Barışı Açılımı ise bir başka riski beraberinde getirebilir. 47.2 milyar liralık beyanın içinde ekonomiye kazandırılması imkânsız tutarın 5.2 milyar liradan fazla olduğu zaten biliniyor. Hayali beyanın vergisi alınsa bile esamisi okunmuyor. Ayrıca, naylon faturayla mücadele kapsamında mükelleflere gönderilen
"sicilini bozarız" mesajı nedeniyle, dünya kadar fiktif sermaye artışı yapıldığı da bir gerçek.
Bugünkü beyanların, yarın nasıl yerine konulacağı ise belirsiz.
- Yüksek seyreden işsizlik.
- Özel hastanelere gitme yolunun daraltılması.
- Tedaviye katılım maliyetinin artması.
- Toplu konut hamlesinde varılan doygunluk sınırı.
- Duble yolların artık kanıksanması.
- Açılıma karşı cephe oluşturulması.
Bütün bunlar hükümetin handikapları...
Ayrıca oynak yüksek siyasi tansiyona eşlik eden, kurumlar arası güvensizlik ve vatandaştaki kafa karışıklığı ise seçim takviminin güncellenmesini gerektirebilir.