Dün yayınlanan yazım üzerine bir okurum Mayıs 2011'de dostum Markar Esayan ile yaşadığımız bir polemiği hatırlatmış. O zaman ben de Markar da Taraf'ta yazıyorduk.
Markar Taraf'ın yöneticilerinden de biriydi. Hatta bana karşı o yazıyı Taraf adına yazmıştı. O yazı Taraf'ın genel tavrını yansıtıyordu. Polemik Başbakan Erdoğan ve milliyetçilik ilişkisi eksenindeydi. 12 Haziran 2011 seçimlerine çok az vardı.
***
Sadece Markar değil o zaman hiç kimse beni haklı bulmuyordu Taraf'ta.
Markar'dan önce çok sevdiğim Yasemin Çongar da Taraf yönetimi adına beni eleştiren bir yazı yazmıştı.
Taraf'ın genel yayın çizgisi Tayyip Erdoğan'ın MHP'lileştiği yönündeydi ve bu perspektifle eleştiriliyordu Başbakan.
Aslında Taraf'ın çizgisi demek Ahmet Altan demekti. Bunlar Altan'ın görüşleriydi.
Ve o zaman bu görüşlerin külliyen yanlış, analizlerin ise tamamen isabetsiz olduğunu söyleyen bir tek ben vardım.
***
Mutluyum ki o zaman beraber Taraf'ta köşe arkadaşı olduğumuz dostlarımın çoğunluğu da bu mesele ekseninde bugün benimle aynı görüşteler.
Erdoğan bu ülkede milliyetçi-ulusalcı ideolojinin en büyük panzehiridir. Erdoğan'ın taaa o zamanlar başlattığı barış ve çözüm sürecinin şu an en kuvvetli savunucusu durumunda bu dostlarım.
Zamanla Taraf'ta da hakkaniyet sesleri birikti ve bir yerde patladı.
***
1915'te Ermenilere yapılan katliamlarla ilgili rezil sözler eden faşist bir heykeltıraşın sanat değeri açısından önemsiz bir çalışması yüzünden içi boş ve kof bir yayın politikası başlamıştı Taraf'ta. İş bu saçmalıklardan başlamış ve Erdoğan'ın MHP'lileştiğine kadar gelmişti. Taraf'ın dışındaki liberal zannedilen kimi yazarlar da bu tuhaf koroya katılmıştı.
Ben o zaman aynen şöyle yazmıştım: "Özgürlükçü-demokrat kimliklerine çok inandığım birçok yazar son dönemde ısrarla ve ısrarla Başbakan'ın daha fazla milliyetçiliğe kaydığını ve hatta MHP'lileştiğini söylüyor...
Başbakan'ın seçim sürecindeki söylemlerine yönelik yüzeysel bir analizden böyle bir sonuç çıkartabilirsiniz.
Fakat Türkiye'deki milliyetçilik olgusuna ilişkin geniş ve derin bir analiz yaptığınızda bilakis
Başbakan'ın toplumun geniş kesimlerinin 'MHP'lileşme' ihtimaline karşı en güçlü engel olduğunu görürsünüz."
***
Şöyle devam etmiştim 2.5 sene önceki o yazıda: "Kürt meselesinin geldiği şu noktada, devlet ile Abdullah Öcalan arasında barış amaçlı görüşmeler tam gaz ve nerdeyse aleni olarak sürerken, bu görüşmeler geniş Türk kitleleri 'daha milliyetçileştirme' yönünde ulusalcı/ milliyetçi cepheye kuvvetli bir istismar argümanı verirken MHP'nin baraj sınırlarında dolaşması ancak ve ancak Başbakan'ın başarabileceği bir şey... Laik kesimin demokratları bu realiteyi gözden kaçırmadan analizlerini yapmalı.
Bir sözün ve amacın haklı olması yetmez, o haklı sözü ve amacı beynine 88 yıldır nasyonalist zehirler zerk edilmiş halkımıza da benimsetmeniz gerekir... Bu çok mu kolay iş?
***
Nasıl bir siyaset dili, nasıl bir liderlik tarzı, nasıl bir toplumsal karizma Türk halkının çoğunluğu tarafından bugüne kadar 'Teröristbaşı, bebek katili, bölücübaşı' diye anılan bir adamla Türk devletinin 'barış görüşmeleri'ni bu halka kabullendirebilir?
Tayyip Erdoğan dışında bunu kim yapabilir? Üstelik bunu yaparken Kürtlerin çoğunluğunu tatmin Türklerin çoğunluğunu ikna edip kendi yanında tutmaya devam etmesi de gerekiyor..."
***
Yarın bu polemikten hareketle bu meseleyi yazmaya devam edeceğim.