Galatasaray Teknik Direktörü Karl Heinz Feldkamp'ı çok eleştirdim. Çok büyük hatalar yaptığını savundum. Ligdeki liderlikte 'teknik direktörlük şansı'nın çok büyük rolü olduğunu düşündüm.
Dün geceki UEFA Kupası grup maçları öncesi açıkçası hemen hemen hiç umudum yoktu. Bordeaux'nun eksik kadroyla Atina'ya gitmiş olması, Panionios'un iyi bir takım olmasa da kazanmak zorunda olduğu bu maçta istediğini alacağı tahmininin ağır basmasına yol açıyordu.
Geçen yılı hatırlıyorduk... Fenerbahçe gruptan üçüncü çıkmış, AZ Alkmaar ile eşleşmişti. O turu geçse, bir sonraki rakibi de belliydi. Aynı gruptan birinci çıkan Newcastle. Bordeaux'nun yerinde olsam ileride olası bir eşleşmede Panionios'u mu, Galatasaray'ı mı isterdim diyor, Atina'daki maça asılmayacaklarını düşünüyordum.
Galatasaray'ın Austria Wien'e puan kaybedeceği aklımıza bile gelmiyor, tur için tek umut olarak 'Kalli'nin şansı'nı görüyordum. Ama dün geceki sonuçlar gösterdi ki, Kalli şanslı değil; BALLI!

HANGİSİ DAHA HAYIRLI?
UEFA Kupası'nda torbalarının iki tane altıncısı, iki tane sekizincisini çekmiş Galatasaray'ın, tek galibiyetini hakem sayesinde alan, bu grupta bile sıfır çekmeye layık Austria Wien'i yenemeyen Galatasaray'ın kupada grup birincilerine karşı devam etme ihtimali var mı?
Kalli'nin balı, belki de Galatasaray'ın şanssızlığı olacak. Dün gece Ali Sami Yen'de Austria Wien kazansa, ya da iki maç da berabere bitse belki ikinci yarıda başka bir teknik heyet olacaktı Galatasaray'da. Peki; acaba tur mu daha hayırlı idi Galatasaray için, böyle bir değişiklik mi?
Dün gece Galatasaraylı taraftarlar öfke ile sevinci birlikte yaşadılar. Maçın bitiş düdüğüyle bu hislerini de açığa vurdular. Sevinmeden önce yuhaladılar turu geçen takımı.
Maç mı? Bu maçla ilgili söyleyecek üç sözüm var.
Bir; Zidane bile futbolu bıraktı Hakan!
İki; başta Arda olmak üzere tüm takımın orta çalışması yapması lazım.
Üç; Kalli eğer disipline çok önem verdiği için iki haftadır oynamayan en diri ve futbola aç adam Hasan'ı kestiyse, Arda'nın 11'de işi ne?