Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Bilinen ama bilinmeyen gerçek...

Bir dostumun geçenlerde söylediği gibi eğer politikayla çok içli dışlı birisiyseniz şu içinde yaşadığımız dönemin asıl heyecanlı bölümü, Cumhurbaşkanlığı seçimi bittikten sonra başlayacak. Doğru söze ne denir? Seçimin sonucu belli. Bazıları "büyük bir sürpriz olmazsa" diyor, hayır olmayacak, Başbakan Erdoğan ilk turda seçilecek. Ve gerçekten de heyecanlı bölüm başlayacak: parti nereye gidecek, kim Başbakan seçilecek, kongre nasıl geçecek, 2015 Haziranına partiyi kim taşıyacak.
Geçenlerde bir vesileyle dolaştığım Ankara kulisleri bu soruların bazılarını yanıtlamış durumda. 2015 seçimine kadar partiyi kısa bir süre sonra atanacak Başbakan götürecek. O kişi aynı zamanda parti genel başkanı olacak.
Bu, bir "Erdoğan projesi." Bu planlamadaki ağırlık merkezini Başkanlık Sistemi arayışları oluşturuyor. Erdoğan da bunu açık açık söylüyor. O sistemi Türkiye için daha uygun bulduğunu belirtiyor. Bu maksatla referandumu zorlayacak. Her şey seçimde alacağı oy oranına bağlı. Biraz daha yüksek bir oyla Erdoğan sistemi dönüştürecek adımı atacak.
Olabilir veya olamaz o ayrı mesele ama bu kurgu seçim kampanyasının gözler önünde cereyan eden yapısını doğrudan etkiliyor. Ve gene bu kampanya Türkiye'deki siyasal yapının bütün yapısal özelliklerini ortaya koyuyor.
Yayınlanan son filmlere bakmak bile yeter. Erdoğan büyük bir kitle hareketini kampanyasının belkemiği haline getirmiş. Eski denebilecek, hamasi denebilecek özellikler taşısa bile mesela şu son "Fors"lu reklam filminin son sahnesi bunun kanıtı: kapı açılıyor, Erdoğan önde insanlar Çankaya'dan içeri giriyor. Bu, kampanyanın diğer parçası olan ve kitle siyasetinin en ileri örneği vatandaşların "seçiyorum" dediği filmler ve afişlerde de görülüyor.
Burada bir iddia var. Haddinden fazla popülist de bulunabilir bu yaklaşım. Ama bu söz konusu yaklaşımın niteliğini de, hacmini de, etkisini de değiştirmez. Hatta bu yaklaşımla Erdoğan'ın on iki yıldır cereyan eden ve doğrudan partisine ait olan geçmişi dahi revize ettiği söylenebilir.
Böyle bir "hareket" karşısındaki siyaset ikiye bölünmüş durumda. Kabul edelim ki, Selahattin Demirtaş, "karşı cephe"nin "gerçek" figürü. O da Türkiye'ye, müsaade ederseniz çok amiyane bir tabirle söyleyeyim, hâlâ "garibanların" olduğunu hatırlattı. Bundan hiç çekinmedi, gocunmadı. Şu veya bu sebeple Ak Parti'de yer almayan kitlenin farklı bir yüzünü teşkil etti. Kampanyasını yeteri kadar somutlaştıramadı. Fakat onun kırık-dökük yapısını bile bir avantaja dönüştürmeyi başardı. Hele "çözüm süreci" döneminde kampanyası daha da önemliydi.
Nihayet CHP- MHP ittifakı. MHP'nin neden böyle bir işe giriştiğini, bütün bilmecelerine rağmen, anlamak kabil: CHP'yi eritmeğe çalışıyor. Fakat bu CHP nedir? Olmadık bir adayla yola çıkmanın çaresizliği bir yana, seçim kampanyası "reel" hiçbir şey üretmedi. Bunu Ekmeleddin Bey'den beklemek insafsızlık olurdu. CHP bir model kurmalıydı. Yapamadı. Çünkü siyasetin dinamosu olan sosyolojik tabanını ve ideolojisini yitirmiş bir parti CHP. Tamamen kültürel değerler üstünden siyaset yapıyor. Buna bir tek kimlik politikasını eklemek gerek. CHP bugün de bugünden sonra da bir Alevi partisidir.
Gene o noktaya dönersem, bu ittifakın kendiliğinden ve "masum" olduğunu düşünmek zor. Tarihi boyunca yan yana gelmemiş iki partinin böyle bir adayla ittifak etmesi gerçekten daha derinlemesine ele alınacak soruları içeriyor.
Cevabı veriyorum: bu şartlarda seçim sonrasını da Erdoğan tayin eder. Bu siyasetle sosyolojinin ilişkisinden doğan bir sonuçtur. Bilinen ama bilinmeyen gerçektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA