Kılıçdaroğlu'nun ABD'ye gitmesi basında yankı buldu. Köşe yazarları konuyu enine boyuna ele aldılar. Seçim öncesi ABD'ye yolculuk yapan bir siyasetçinin Türkiye'de karşılaştığı spekülasyonlar üstünden değerlendirildi bu yolculuk. O yazıları okurken zihnimin eski bir konuya kaydığını gördüm: ABD'nin Türkiye'deki parmağı!
***
ABD'nin Türk siyasetinde belirleyici olduğu düşüncesi eskidir. Türkiye
1970'leri özellikle soldan gelen bir
ABD eleştirisi içinde bu duyguyla yaşadı. Bir Amerikan firmasının mümessilliğini yaptığından, siyasete ilk girdiğinde
Süleyman Demirel'in adı maalesef o kadar yakışıksız biçimde "
Morisson Süleyman" idi.
AP'yi Türkiye'deki
sol çevreler ABD'nin taleplerini yerine getiren, onun uzantısı olan, Türkiye'yi sömürgeleştiren bir parti olarak görüyordu. Ondan önce de DP için bunlar söylenirdi.
Aradan zaman geçti,
12 Mart askeri darbesi oldu. Aynı çevreler darbeyi ABD'nin yaptığını söylediler. Darbe
Demirel'i de alaşağı etmişti. Kendisi de kabinelerinin değişmez
Dışişleri Bakanı Çağlayangil de, "
12 Mart'ın altında ABD vardır" dediler. Bunu çok sağlam gerekçelere de bağladılar. Değil ABD'nin uzantısı olmak, bakarsanız, ki doğrudur,
Demirel hükümetleri neredeyse
ABD karşıtı bir politika izlemişlerdi. 1970'lerde istediği ülkede darbe yapıp işine gelmeyen iktidarı deviren ABD, Türkiye'de de Demirel iktidarını yerinden etmişti.
***
Bu durumda
orduyu sol bir iktidar için zaruri payanda sayan Türk solunun cevabı belliydi:
iyi ordu- kötü ordu. Darbe
9 Mart'ta gerçekleşseydi
iyi ordu yapacak ve ABD karşıtı olacaktı,
12 Mart'ta darbe yapanlar
kötü ordu olarak ABD yanlısı darbe yaptı. Doğru tarafları var elbette bu açıklamanın ama ABD karşıtı bir ideolojinin açıklaması olarak son derecede naif! Üstelik sol bu değerlendirmeleri sonradan iktidara gelen bütün hükümetler için yaptı. Anap, Çiller, AK Parti...
***
İktidarları sosyolojiler tayin eder. Yıllardır bunu anlatmaya çalışırız. Ama dinletemeyiz.
AK Parti'yi de ABD değil, sosyoloji iktidar yaptı. Fakat kendine sol diyen çevre bunu anlamaz. Seçimlerden önce AK Parti'nin önde gelenleri ABD'ye gitmişler, orada kararlaştırılmış her şey... İşte orada karşılaştıkları muameleyi
Fehmi Koru üstadımız defalarca yazdı. İktidar olduktan sonra da bu parti
1 Mart tezkeresinde ABD'nin beklemediği bir tutum içine girdi.
O yıllarda ortaya çıkan
asker gerilimini şimdi kalkıp buna bağlasak ve ABD, AK Parti'yi istemediği için onu devirmek maksadıyla orduyu kullandı desek, doğru olur mu? Bu durumda
sol- ABD- ordu denklemini nasıl kuracağız?
Kısacası Türk solunun bu konuda kafası hâlâ karışıktır. O kadar ki,
27 Mayıs darbesinin arkasında ABD'nin olduğunu da
eski bir sol grup yazdı.
Menderes'e bir grup
ABD'nin maşası derken bir grup onu
ABD devirdi dedi. Sonradan
ulusalcı- Avrasyacı olan ve bu görüşlerin fikir babalığını yapan
Attila İlhan üstadım,
Yaraya Tuz Basmak romanını açık açık bu fikri kanıtlamak için yazmış, onunla kalmamış bu konuda sayısız makale kaleme almıştır.
Kendimce bu durumu aydınlatacak bir açıklama bulmuşumdur. Türkiye'deki solun
1960'larda
Soğuk Savaş'ın hayli sert yıllarında biçimlendiğini ve sonuna kadar, hatta bugün de, o muhakemenin etkisi altında kaldığını, o mantıkla hareket ettiğini düşünmüşümdür. Yani, "
ABD yaptı" demek, diğer tarafın da her şeyin altında "
Kızılların, Sovyetler'in parmağı var" demesinden farksızdır.
Gerçek bir sol bunlarla uğraşmaz. O sol dünyayı
maddi bir temel üstünde,
sınıf ilişkileri içinde ve
somut bir şekilde açıklar. Böyle "
tekçi" düşüncelerle oyalanmaz. O zaman da seçim kazanır, iktidar olur. Olamazsa da Hacca giden karınca hesabı yolunda ölür ama safsataya bulaşmaz!