Duvarlarda Kader'in ilanlarını görünce dikkatle baktım: liderlerin alınlarına yapıştırılmış bir postitin üstüne "kadını unutma" yazıyor. Doğrusu önemsediğim kadar da şaşırdım bu yaklaşıma ve karışık duygular üşüştü aklıma.
Önce kadınlarla siyasal partiler arasındaki ilişki...
***
Çok önemli bir noktaya
Fatih Çekirge değindi ve "neden üç lider var ve dördüncüsü, yani
BDP lideri yok" diye sordu. Gönderilen yanıtta
Kışanak'ın örnek olarak basın açıklamasında gösterildiği, o nedenle afişlere çıkarılmadığı söylendi. Fatih, bazı itirazlarıyla birlikte inanmış bu açıklamaya. Bense işi başka bir yanından ele alıyorum ve genel bir vurgu ve duyarlılık yaratımı açısından kullanılabilirdi ama bir haksızlık da içerirdi BDP'nin diğer liderlerle o afişte bulunması diye düşünüyorum.
Çünkü o partinin olsun,
Kürt hareketinin olsun çok ciddi bir
kadın hareketine dayandığı kanısındayım. Defalarca gittiğim
Güneydoğuda, kadınları daima işin içinde, hatta en önünde gördüm. Zaten kadınlar tarafından bu ölçüde benimsenmeyen ve savunulmayan bir hareketin ayakta kalması, direnmesi imkânsızdı. Ancak kadınları kazanan bir hareket başarılı olabilir. Aynı şekilde partide de kadın varlığı diğer başka hiçbir siyasal örgütle mukayese edilmeyecek derecede güçlü.
Türkiye'de büyük toplumsal dönüşümün başladığı 1990'lardan sonra o atılımı gerçekleştiren ikinci büyük hareket
Müslümanların çıkışıdır ve o da gene
başörtüsüyle özdeşleşmiş bir başka kadın hareketidir.
AK Parti'nin izlediğim her türlü etkinliğinde, hatta bu partinin siyasal öncülü olan diğer partilerde de bu konu çok hareketli ve güçlü bir biçimde ortadaydı. Muhtemelen aynı düzeyde devam ediyordur ama kadınların hareketin tabanında yer alan gücünün
parti yönetimlerine aynı oranda yansıdığını söylemek güç.
CHP ise bir kadın hareketi tasarlamadı hiçbir zaman. Belki kadınların tuttuğu oran partide diğerlerinden daha fazladır ama dinamik ve dönüştürücü bir
kadın öncülüğünden söz etmek olanaksız. Oysa CHP kadın konusunu kendisine diğer partilerden daha fazla konu ediniyor. Ne var ki,
negatif söylem bağlamında. Mesela başörtüsü konusunda veya İslami tutum bağlamındaki pozisyonları eleştiren bir söylemle kadın konusunu kuşattı CHP çok uzun bir süre, kavrayıcı bir yaklaşımla değil. CHP adını koymasa da özünü oluşturan ve hâlâ geçerli olan
Batılılaşmacılık anlayışı içinde gelişen bir kadın hareketinin de sahibi değil.
***
Şimdi gelelim Kader ilanının çok "dramatik" bulduğum yanına. Hatta yanlarına.
Birincisi son derecede "
kaderci" bir tutum sergileniyor "
kadını unutma" denerek. Kadını unutma demek unutmak ya da hatırlamak eyleminin kişisel, iradi ve öznel bir tercih olduğu görüşüne yaslanıyor. Oysa kadının hatırlanması bir
siyasal ve toplumsal dinamik olmalıydı ve o dinamik unutulması imkânsız bir güçle savunulup bir edimle bütünleştirilmeliydi. Kadın hareketinin Türkiye'de sahip olduğu kısıtlamalarını ve yetersizliklerini biliyoruz ama gene de Kader'in yaklaşımı bu tutumu aşan bir nitelik taşımalıydı. Asıl o zaman
politik bir çıkış yapılmış olurdu ve
kadınların unutulması asıl o koşullarda olanaksızlaşırdı.
Bu bakımdan değineceğim bir diğer nokta
liderlerin afişlerde merkeze oturtulması. Belki bir ifade kolaylığı bakımından tercih edildi. Ama şu
göstergebilim dediğimiz alan boşluk ve yanlışlığı ne tanıyor ne de bağışlıyor. Afişler, liderleri, kadınları "unutmayacak" kişiler, hatta "
tek seçiciler", tek "
karar mercileri" olarak gösterince onların gücünü, merkezi pozisyonlarını da aynı şekilde kabul, hatta tescil ediyor. Böylece bir kere daha kadın hareketini toplumsal dinamiğinden soyutlayıp onu
liderlerin iradelerine terk ediyor. Oysa çok farklı bir tutum izlenebilir ve kadınların siyasal mevcudiyetleri ve güçleri çok
değişik, gerçek/çi ve somut bir edimle bütünleştirilebilirdi.
Kader de kaderciyse eğer...