1979 sonrasının en önemli adımı atıldı ve bir manada bunca aradan sonra dünya İran'ı tanıdı. Hem de öyle soyut bir düzeyde değil, bu büyük ve köklü ülkenin bir nükleer ülke olduğunu kabul ederek. Son zamanların en önemli gerçeği budur ve yakın çevremiz, yakın bir dönemde bu gerçeğin yankılarıyla sarsılacaktır.
Sarsılmaya başladı da. İşte, İsrail ve Netanyahu yaptıkları ilk açıklamada İran'la 5+1 arasındaki uzlaşmayı "tarihsel bir anlaşma değil tarihsel bir hata" olarak nitelendirdi. O zaman sorulması gereken soru da çeki taşı gibi ortaya düşüyor: bu anlaşma ABD ile İsrail arasındaki ilişkilerin yeni ve trajik bir dönemecine niçin işaret etmesin?
Ediyor. Çünkü her şeyden önce Netanyahu ile Obama arasındaki ilişkiler şeker renk. İki liderin de birbirinden hazzetmediğini sağır sultan da biliyor. Obama, bu çalımıyla Netanyahu'nun İsrail'ini devre dışı bırakmış, gözünü hiç kırpmadan, ekim ayından beri olumlu temaslar sürdürdüğü İran'la masaya oturup el sıkışmıştır. Şimdi ötesini İsrail düşünecek. Gerçi ABD'deki büyük İsrail lobisi anımsandığında kara Obama'nın da kara kara düşüneceği açık ama gene de itilmiş tarafın İsrail olduğu su götürmüyor. Bunu bildiği içindir ki, Obama, Netanyahu'yu aradı ve "güvence" verdi: İran nükleer varlığını askeri amaçlarla kullanmayacak, ABD taahhütlerinden vazgeçmeyecek.
***
Neden böyle bir noktaya gelindiği sorusunun yanıtı ise daha karmaşık ve zor. Şimdi biliyoruz ki, ABD ile İran aradan geçen sürede 5 defa gizli biçimde görüşmüştür ve karar bu çalışmaların sonunda belirmiştir. ABD'nin bu derecede iştiyakla bu konunun üstüne gitmesinin açık açık öne sürülecek üç nedeni olabilir.
Birincisi en basit olanıdır:
petrol fiyatlarında beklenen nispi ve küçük düşüş. Onu bir yana bırakalım. İkinci nedeni yukarıda belirttik: İsrail'in bu kararla birlikte geniş ölçüde kenara itilmesi ve OD'nun yeni bir dengeye kavuşturulması. Biraz daha spekülatif davranıp ABD'nin artık OD'nun daha fazla İsrail'den sorulmasını
istemediği bile öne sürülebilir. Bunun adı yeni bir dengedir.
Şimdi gelelim üçüncü, bizi doğrudan ilgilendiren ve daha ciddi nedene: Türkiye'nin durumu.
***
Bir kere geriye bakarak düşünülürse ABD aldığı bu kararla
2010'da
BM Güvenlik Konseyi'nde
İran'a yaptırım uygulanması için çıkarttığı kararın gerisine düşüyor. O karar tasarısına hayır diyen iki ülkeden biri Türkiye diğeri Brezilya idi. O sırada Türkiye ve Brezilya İran'la
nükleer yakıt takası için de bir anlaşma imzalamıştı. Ve o sıralarda
Savunma Bakanı Gates başta olmak üzere ABD yönetimi Türkiye'nin davranışından duyduğu hayal kırıklığını açıklıyordu. Peki varılan bu noktadan geriye bakınca kim haklı, kim haksız?
İkincisi, 5+1'in denetimine girince İran ve nükleer kapasitesini askeri amaçların dışına çekeceğini bu anlaşmayla taahhüt edip, kendisini uluslararası denetime açınca gene bu işten yakın komşu
Türkiye'nin kazançlı çıkacağından kuşku yok.
Cumhurbaşkanı Gül, son ABD gezisinde sürekli olarak bu konuya değiniyor ve yakın komşunun elinde böyle bir silahın bulunmasının bütün ilişkilerini etkileyeceğini vurguluyordu. Şimdi Türkiye'nin rahat bir nefes almadığı söylenebilir mi? Ama aynı zamanda unutmamak gerekir ki, bu şekilde tanınan ve kendisini dünyaya kabul ettirerek
OD masasına yerleşen İran artık daha da zor bir ülke olacaktır. Daha önce ihtiyaç duyduğu Türkiye ilgisi şimdi eski işlevini yitirecektir. Ayrıca bu hamlesiyle İran'ın Batı tarafından dışlanan
İslam'a ve İslamcı yönetimlere fakat onlardan da önce kendisine yeni bir güven aşılayacağı açıktır.
İran bakımından neredeyse 1979'la mukayese edilecek bir başarıdır bu.
İran zor ülkedir. Dünyayı parmağında oynatacak bir siyasal kültüre sahiptir. Daima sessiz, geride kalmayı ve işini kendi çıkarına en fazla yarayacak şekilde yürütmeyi bilir.
Şimdi olduğu, direnip kazanmayı bildiği gibi!