Yeni bir anayasa yapmaya çalışıyor ve bu anayasanın "sivil" olacağını söylüyoruz. Aslında oksimoronik, yani kendi içinde çelişkili bir ifade sivil anayasa deyimi. Anayasa, özü, tanımı gereği sivildir. Fakat bizde özellikle 1961 ve 1982 Anayasası özel meclisler aracılığıyla, askeri baskı altında yapıldığından sivil sayılmıyor. Hukukidir o metinler, nitekim kabul edilmiştir ve yürürlüktedir ama sivil görülmezler.
Bir anayasanın sivil olması başka bir koşula daha bağlıdır.
Eğer anayasa gerçekten sivil irade tarafından, egemenliğin kaynağı olan halkın özgür iradesiyle seçtiği temsilciler aracılığıyla yapılmış ve gene halk tarafından onanmışsa sadece sivil niteliğini kazanmakla kalmaz. Aynı zamanda o anayasa bir toplumsal sözleşme özelliğini de edinir.
***
Ne yazık ki, belki sadece
1924 Anayasası dışarıda bırakılırsa
1876 Anayasası da dahil hiçbir metin bu niteliği taşımıyor bizde. Aksine anayasalarımız birçok açıdan yaralı. Çarşamba günkü yazımda değindiğim O
Rousseaucu egemenlik anlayışı içinde biçimlenmediğinden, daha başlangıçta "malul" olmakla kalmıyor bu metinler, toplumun realitesini içermek bakımından da yetersiz kalıyor. Nihayet son, belki de en önemli husus, gene çarşamba yazısında belirttiğim gibi,
egemenlik millete aittir derken Türkiye
kıyıcı, zalim,
hegemonik bir devlete sahip olduğundan anayasalar
devleti topluma karşı korumak ve güçlendirmek maksadını gütmüşlerdir. Hazindir ama gerçektir.
Şimdi başarabilir,
Kürt barışını sağlayabilir, ardından da o barışın mührü olarak anayasaya yeni bir
yurttaşlık tanımı yerleştirebilirsek ilk
toplumsal sözleşme manasını haiz anayasayı elde edeceğiz.
***
Anayasal yurttaşlık, devletin yurttaşı kurucu özne kabul ettiği bir kavramdır. Sadece devlet değil, o düzende, yurttaşlar da birbirine eşit mesafede kalacaktır. Bu şartın Türkiye için bir anlamı daha var. Böylelikle Türkiye ilk defa, ama açık ama gizli,
iki etnikli bir toplum olduğunu idrak edecek. Anayasa bir etnisitenin diğeri üstünde
hâkimiyet kurmadığı, devletin bir etnisitenin devleti
olmadığı bir anayasal düzene kavuşacak.
Buradan hareket eden bazı çevrelere bugün ağır bir korku hâkim. Yeni anayasa ve anayasal yurttaşlık bağlamında
Kürtlerin sahip olabileceği yeni statü endişesinden kaynaklanıyor bu korku. Doğal. Anlayışla karşılanması gerekiyor. Ama o çevreler şu yukarıda anlattığım modelin inşa edilmesi durumunda demokratik bir anayasa ve demokratik bir yurttaşlık içinde, adları özellikle zikredilmese dahi anayasada,
Kürtlerin Türk etnisitesiyle eşitleneceğini de bilmek durumunda. Sadece
Kürtler ve Türkler değil tüm toplum bireyleri ve farklı etnisiteler birbiriyle eşitlenecek.
Dolayısıyla, yeni durum
Kürtlerin yeni bir statü kazanması anlamına gelmiyor. Egemenliğin doğrudan halka dönmesi ve yeni bir toplumsal sözleşme yapılması olacak yeni anayasa, başarılırsa. Toplumdaki tüm kesimler o
sözleşmenin tarafı olacak. Fakat ortak bir paydada buluşulacağı ve genel bir irade doğacağından
kimse kimseye üstün olmayacaktır. Ama herkes ötekini kendi gerçeğiyle bilecek, kabul edecektir.
Neresi yanlış bunun?